3 Mayıs 2011 Salı

Müzeler Markalaşmalı Ama Nasıl?

SUMO Tasarım, sanat ve kültür sektörleri konusunda uzmanlaşmış, Londra merkezli bir tasarım şirketi.  Aslında bu şirkete sadece bir tasarım şirketi demek haksızlık olur çünkü salt tasarım yapmıyor; müze markasına çok büyük bir katkı yapan kurumsal bir imaj oluşturuyorlar.

Markalaşma konusunda hazırladıkları bu "kitapçık" müzeler özelinden hareket ederek aslında içinde bulunduğumuz çağın marka ve markalaşma anlayışını yansıtmış. 21. yüzyılda "esnek olabilen marka"lara ihtiyacı vurgulamış ve yapılan markalaşma yanlışlarını 10 başlık altında incelemiş. Kendi yaptıkları işlerden örneklerle de bu fikirleri desteklemişler. Bence bu kısa belge içinde çok önemli bilgiler barındırıyor. İncelemenizi şiddetle tavsiye ederim.



15 Nisan 2011 Cuma

Pera Müzesi'nden Bir İlk Daha

Pera Müzesi'nden bir ilk daha! Foursquare kullanıcılarına duyurulur. Foursquare kullananlar yarın mutlaka Pera Müzesi'ne uğrayıp Pera Cafe ve Art Shop'ta %15 indirim fırsatından faydalanın bence.  Bunun için tek yapmanız gereken Foursquare ile Pera Müzesi'ne check in yapmak ve mobil cihazınızı  görevlilere göstermek.

Pera Cafe'de isterseniz leziz makarna ve sandviçlerden deneyebilir isterseniz bir tatlı eşliğinde kahve ya da çayınızı yudumlayabilirsiniz. Art Shop'a da mutlaka bir uğramalı. Zira 23 Nisan ve Anneler gününde hediye bekleyenler var! 



6 Nisan 2011 Çarşamba

#WhyILoveMuseums Günü Değerlendirmesi

ILoveMuseums Group
Dün Twitter’da #WhyILoveMuseums günü idi. Twitter kullanıcıları müzeleri neden sevdiklerini anlattıkları twitlerini #WhyILoveMuseums hashtagi ile paylaştılar. Bunu hem genel anlamda “müze” kurumuna duydukları sevgiyi hem de sevdikleri müzelerin twitter isimlerini kullanarak, o müzeyi neden sevdiklerini anlattıkları tweetler aracılığıyla gerçekleştirdiler. Böylece bütün bir gün katılımcıların kafalarında “müzeleri neden sevdikleri” sorusu oldu ve müzeler üzerine düşünmeye teşvik edilmiş oldular.

@culturethemes önderliğinde @poolemuseum , @KelvingroveArt ve @POPinDC ‘ın katkılarıyla gerçekleştirilen bir günlük bu etkinlik ile yaklaşık 2000 kişi 5000 civarında tweet ile müze sevgisini paylaştı.

5Nisan saat 9:00'dan itibaren (Tr'de saat 11:00) saatlere göre #WhyILoveMuseums hashtagi ile tweet dağılımı


Paylaşılan tweetler bize global anlamda müze algısı hakkında çok değerli bilgiler verdi. İnsanların neden müzeleri ziyaret etmeyi sevdiklerini anlatan bu tweetlerden bazılarını burada paylaşmak istiyorum:

Müzeleri seviyorum çünkü;

“Benim yerime kazıyı, araştırmayı ve etiketlemeyi yapıyorlar; bana sadece müzeye gitmek ve bu eserlerden zevk almak kalıyor.”

“Zaman makinesi diye bir şey olmadığını iddia edenler hayatlarında hiç müzeye gitmemiş olan kişilerdir”

“Dinazorlar orada :)” (Benim dinazorlu müze sevgimi paylaşan insanlar olduğunu görmek beni ayrıca mutlu etti)

“Dünyanın neresinde olursam olayım müzeye girdiğimde kendimi güvende hissediyorum”

“Orada hiçbir soru aptalca değildir”

“En güzel hediyelik eşyalar orada”

“İlham veriyorlar”

“Beni sürekli şaşırtıyorlar”

“Aynı anda hem eğitici hem de eğlenceliler”

“Bazı müzeler benimle “anlayabileceğim” bir dille konuşuyorlar”

“Günlük hayattan kopup, bütün endişelerimden sıyrılıp bir tablonun güzelliğine dalabiliyorum”

“Koleksiyonları, onları ziyaret etmemiz için her zaman hazır bekleyen eski dostlar gibi

Bu ve bunun gibi birçok tweet müzelere “ziyaretçiye ne sunmaları” gerektiği konusunda ciddi ipuçları veriyor.

Bu etkinliğe Türkiye’den de katılım olması için hatırı sayılır bir çaba sarf ettiğimi söylemeliyim. Blogumun Facebook sayfasında bir etkinlik oluşturarak takipçilerimi bu etkinliğe katılmaya davet ettim. Twitter’da 1 Nisan’dan itibaren gün içinde birçok defa bu etkinliği paylaştım ve Twitter’da takip ettiğim müzelerle bu bilgiyi paylaştım. Ama geri dönüşün beni çok mutlu ettiğini söyleyemeyeceğim. Facebook sayfasında düzenlediğim etkinlik 461 kişiye ulaştı ama sadece 41 kişi katılacağını belirtti. Twitter’dan müzelere yaptığım duyurular ile ilgili olarak da doğrusu bir geri dönüş alamadım. Müzeler takipçilerini bu etkinlikten haberdar etmek için herhangi bir girişimde bulunmadılar. Oysaki dünyada birçok müze takipçilerini günler öncesinden bu etkinlik ile ilgili olarak bilgilendirmeye ve katılmaya teşvik etmeye başladılar. Türkiye müzelerinin zaten çok azı Twitter’ı bir iletişim aracı olarak kullanıyordu, onlar da bu konuya ilgi göstermediler. Bu etkinliği duyurduğum ve onlarla ilgili beğendiğim noktaları paylaştığım Santralistanbul, İstanbul Modern, Sakıp Sabancı Müzesi, Rahmi Koç Müzesi’nden hiçbir geri dönüş alamadım. Bu etkinliğe dahil olmakla ilgili herhangi bir çaba da göremedim. Santralistanbul bu konuda tek bir tweet attı ama bunun yeterli olmayacağını herhalde twitter kullanıcısı herkes söyleyecektir.

Tabii bu noktada Pera Müzesini ayrı bir yere koymam gerekiyor.

Pera Müzesi şu anda Twitter’ı ve genel anlamda sosyal medyayı en etkin şekilde kullanan Türkiye Müzesi. Facebook, Twitter gibi sosyal medya sitelerinin yanı sıra cep telefonu aplikasyonları ile de hedef kitlesi ile iletişimini güçlendirmeye çalışıyor. Bu konuda başarılı olduklarını da düşünüyorum. Evet, Pera Müzesi’ de #WhyILoveMuseums etkinliği konusunda etkinlik gününe kadar bir bilgilendirme girişiminde bulunmadı fakat 5 Nisan’da takipçilerini Pera Müzesi’ni neden sevdikleri konusunda geri dönüş yapmak konusunda teşvik etti ve onların bu geridönüşlerine verdikleri değeri twitlerini retweet ederek gösterdi. Hatta etkinliğe yeni bir boyut bile kattılar: takipçilerinden müzeyi sevme nedenlerini müzede çekilen fotoğraflarları ile anlatmalarını istediler. Sanırım bu kısma sadece ben katıldım ama ileride Pera Müzesi’nin bununla ilgili bir etkinlik düzenleyebileceğini düşünüyorum.



Yukarıdaki grafik 9 Mart’tan 6 Nisan’a kadar Pera Müzesi’nin durum güncellemeleri (tweetleri) ve kullanıcı sayısındaki artışı göstermekte. 5 Nisan’da #WhyILoveMuseums etkinliğine aktif olarak katılan Pera Müzesi’nin tweet sayısının ne kadar arttığı görülebilir ki bu tweetlerin büyük bir çoğunluğunu takipçilerin müze hakkındaki görüşleri oluşturuyor (retweet edilen). Bunu söylemek için biraz erken olabilir fakat; etkinlik neredeyse bugünkü sergi açılışı kadar müzeye katkı yapmış durumda.  En azında etkinliğin müzenin twitter hesabına getirdiği ciddi hareketlilik görülebilir.

Peki Pera Müzesi’nin bu etkinlikten kazancı ne oldu? Öncelikle; müze izleyicilerinin müze hakkındaki algısı hakkında bilgi edinmiş oldu. İzleyiciler müze ile ilgili neleri seviyorlar, nelere dikkat ediyorlar ve neden müzeyi ziyaret ediyorlar bunu öğrendi. Bu azımsanacak bir kazanç değil bence. İkinci olarak da bu geri dönüşler ile müzede gelecekte yapması gerekenler, vurgulaması gereken noktalar ve  “müze markası” haline gelmiş ayrıntıları görmüş oldu. Örneğin; Pera Cafe’de satılan süreli sergilere göre şekillenen kurabiyeler ya da süreli sergilere göre asansörlerin giydirilmesi gibi…

Diğer Türkiye müzeleri ne yazık ki Pera Müzesi’nin elde ettiği bu değerli bilgiyi elde etme şansını kaçırmış oldular. Oysaki daha çok müze bu etkinliği benimsese ve takipçileri ile buluştursa Türkiye'deki müze izleyicilerinin “müze algısı” ve “beğenileri” hakkında daha fazla bilgi elde edebilirdik.


NOT: Bu etkinlikten çıkan bir sonuç daha: Türkiye'den müzeler ile ilgili yapılan tweetlerde genellikle #WhyILoveMuseums hashtagi kullanılmadı. Türk Twitter kullanıcıları bu tagi kullanma alışkanlığını kazanmış değiller hala...  

1 Nisan 2011 Cuma

Sahi Müzeleri Neden Seviyoruz?

Ajandanızda 5 Nisan'ı işaretleyin! Müze fotoğraflarından sonra şimdi de "müzeleri neden sevdiğimizi" anlattığımız yeni bir uluslararası organizasyon ile müze izleyicileri olarak bir araya geliyoruz. Bunun için ihtiyacımız olan tek şey bir twitter hesabı! Tek yapmamız gereken ise #WhyILoveMuseums tagini ekleyerek müzeler ile ilgili sevdiğimiz şey her neyse onu paylaşmak!

Bu faaliyetler ile amaçlanan şey müzeleri gündemde tutmak ve kişileri müzeler hakkında düşünmeye teşvik etmek. Sosyal medyada müzelere ilgiyi artırmanın başarılı bir yolu olan bu etkinlikler bir müze özelinde de kullanılabilir. 

Müzeler de izleyicilerin paylaşımlarını yorumlayarak, hedef kitlenin müze algısı, beklenti ve şikayetleri hakkında anketlerle elde edebileceklerinden daha fazla bilgi edinebilirler. Çünkü burada tamamen bir gönüllülük var. Bence kaçırılmaması gereken bir fırsat...

Bu etkinlik ile ilgili daha fazla bilgi alnak isteyenler http://www.culturethemes.com/ sitesine bakabilir. 

6 Mart 2011 Pazar

Saray Koleksiyonları Müzesi

Geçtiğimiz Cumartesi günü Beşiktaş’taki “Saray Koleksiyonları Müzesi”ne gittim. Önceden Depo Müze olarak düzenlenen alanda açıldı bu müze. Belki dikkatinizi çekmiştir; eskiden hediyelik eşya, organik gıda fuarlarının düzenlendiği bir alan vardı. Ana caddeye bakan duvarda yeni bir kapı açılmış ve müzenin girişi buraya taşınmış. Bence olumlu çünkü kapı daha önce binanın yanındaydı ve yoldan görülemiyordu. Bu da (yeterli yönlendirme de yapılmadığı için) müzenin ziyaretçi sayısını etkileyen bir faktördü. Fakat bu kapı müze girişinden ziyade hediyelik eşya dükkanı girişi gibi duruyor bu da olumsuz yanı. Çünkü girişte müzenin adı yerine “Yıldız Porselenleri Satış Mağazası” levhası görünüyor.


Müzenin koleksiyonu benim gözlemlediğim kadarıyla depo müzenin koleksiyonundan oluşuyor. Yani bu anlamda bir değişiklik yok. Ama sergileme anlamında çok değişiklik var. 18. Ve 19. Yüzyıllarda batıda güç ve iktidarın simgesi olarak inşa edilen kraliyet saraylarına karşı, Osmanlı imparatorluğunun ihtişamını vurgulamak üzerine inşa edilen Dolmabahçe Sarayı’nda günlük hayatta kullanılan nesnelerin sergileniyor bu müzede. Aslında sadece Dolmabahçe Sarayı değil Aynalıkavak, Küçüksu, Ihlamur ve Maslak Kasırları ile Yıldız ve Beylerbeyi Sarayı’nda kullanılan  Osmanlı saray yaşantısını merak edenler için ideal bir müze yani. Sultanların oyuncaklarından, mutfak araç-gereçlerine, dişçilik aletlerinden, berber koltuğuna kadar dönemi yansıtan çok çeşitli nesne görülebilir.

Sultan II. Andülhamit döneminden kalan bir grup eser dahil olmak üzere, Saray Koleksiyonları Müzesi’nde sergilenen tarihi eşyalar, Sultan Abdülmecid, Sultan Abdülaziz, Sultan V. Murad, Sultan II. Abdülhamid, Sultan V. Mehmed Reşad, Sultan VI. Mehmed Vahdettin ve halife Addülmecid Efendi dönemini kapsıyor. Sergilemede Cumhuriyet yıllarında bir süre Dolmabahçe Sarayı’nda ikamet eden Mustafa Kemal Atatürk’e ait eşya da sergilenmekte.

Sergilemeye baktığımızda nesnelerin belirli konu başlıkları altında toplandığını görüyoruz. Sarayda Çocuk ve Eğitim, Saray Mutfağı, Saray ve Resim Sanatı gibi birçok bölüm var. Ürünlerin yerleşimi konusunda söylenecek çok fazla bir şey yok ama etiketleme konusunda problem olduğu söylenebilir. Etiketler eserlerin yanında numaralar ile belirtilerek etiket bilgilerinin bir yerde toplu bir şekilde verilmesi yolu seçilmiş. Bu da sergiyi gezmeyi biraz zorlaştırıyor. Özellikle birkaç kişi bir vitrine aynı anda bakmak istediğinizde. Tabii bu yöntem yer sıkıntısı nedeniyle tercih edilmiş fakat daha efektif bir yol düşünülmesi lazım.  

İlgi çekici birçok eserin olduğu bu yeni müzemizi gezmenizi tavsiye ederim. Bence pişman olmazsınız. 

4 Mart 2011 Cuma

17 Mart'ta Müze Fotoğrafı Çekiyoruz

17 Mart’ta müze fotoğrafları çekiyor olacağım. Niye mi? Sosyal medya aracılığıyla gerçekleştirilen bir müze fotoğrafları paylaşımı etkinliğine katılmak için. Proje ile ilgili bilgilendirme için http://www.museumpics.com/ mini sitesi oluşturulmuş.


Dünya çapında hem müze çalışanlarını hem de müze izleyicileri (yani biz ziyaretçileri) kapsayan bu etkinlikte Flickr ve Twitter ‘da çektiğimiz müze fotoğraflarını #MuseumPics tagi ile paylaşılacak. Böylece müzeler kendilerini tanıtma fırsatı bulurken, ziyaretçiler de müze deneyimlerini kendi fotoğraf kareleri ile aktaracaklar.

Bu proje, Londra’da faaliyet gösteren SUMO Marka Ajansı’nın müzelerle ilgili birçok başarılı çalışmasından biri. Müzeler üzerine uzmanlaşmış böyle bir marka ajansı ne yazık ki ülkemizde yok. Oysaki  müzeleri gündelik hayatımıza taşıyacak böyle yaratıcı projeler hoş olmaz mıydı?

24 Şubat 2011 Perşembe

Müzelerde Markalaşmaya Farklı Bir Yaklaşım: Uydu Müzeler

Müzelerde markalaşma söz konusu olduğunda uydu müze modeli ile Solomon R. Guggenheim Müzesi'den mutlaka bahsedilmesi gerekir. Daha önce bir yazımda marka değerinden bahsettiğim Guggenheim Müzesi ticari bir işletme mantığı ile marka değerini paraya çevirdi ve böylece bu alanda bir çığır açtı. 

Solomon R. Guggenheim Müzesi müdürü Thomas Krens gerçekleştirdiği “uydu müzeler” projesi ile müzelerde markalaşmayı yeni bir noktaya taşıdı. Uydu müze; ana müze ile bir şehir ya da kurum arasında bir bedel karşılığında müzenin bir şubesini açmaya dayanan iş ortaklığı olarak tanımlanabilir. Uydu müzeye ev sahipliği yapan kurum ya da şehir bina masraflarını ve idari masrafları üstlenmesinin yanı sıra ana müzeye de ödemeler yapar.

Thomas Krens, Solomon R. Guggenheim Müzesi yöneticiliğini 1988 yılında devraldı. Krens, Guggenheim koleksiyonunu paraya dönüştürülebilir aktifler olarak gören anlayışı ve “ uydu müze” kavramına öncülük etmesi ile işletme biliminden kavramları müzeye uyarladı. İşletme altyapısını kullanarak müzede yaptığı çalışmalar tartışmalara neden oldu.

Guggenheim Müzesi’nin marka değerini gören Thomas Krens, mimari özgünlüğünü de taklit ederek “uydu müze” modelini yarattı. Krens bu projeyi ilk ortaya attığında müzeyi Starbucks ya da McDonalds gibi büyük bir franchising (başka bir firmaya sözleşme ile verilen isim hakkını kullanma, malları üretme ve satma yetkisi) görünümü vereceği yönünde büyük eleştiriler aldı.

Krens’in kurduğu modelin ilk örneği Guggenheim Bilbao oldu. Bilbao 1989 yılında 1,5 milyon dolar bütçeli bir yenileme programına başladı. Bu program kapsamında limanların yenilenmesi, yeni toplu ulaşım hizmetleri, konferans ve konser salonlarının yanı sıra bir de modern ve çağdaş sanat müzesi vardı. Bilbao’da yapılacak müze için Guggenheim ile yapılan ortaklık 1991 yılında açıklandı. Bilbao’da faaliyete geçecek müzenin bölgeyi turistik bir çekim merkezi haline getirecek mimari bir ikon olması öngörüldü. Frank Gehry’nin mimarı olduğu müze binası bir sembol olarak kullanıldı. Bu işbirliği yeni müzenin karşılaşabileceği riskleri etkin bir şekilde minimize etti. Guggenheim müzesi yeni müzeye idari anlamda destek ve danışman oldu. Guggenheim Bilbao’nun ekonomik açıdan başarılı olmasını garantilemek için yoğun bir tanıtım çalışması yapıldı. Süreç boyunca müze yerel ve uluslararası basında sıkça yer buldu. Ayrıca Bask Bölgesi yöneticileri çeşitli dergi temsilcileri için özel müze turları düzenledi. Guggenheim Bilbao 18 Ekim 1997’de açıldı. Guggenheim Bilbao ilk iki yılında Bask Bölgesi ekonomisinde ciddi bir canlanma yarattı. Bu proje ile Bilbao ölmekte olan bir liman şehrinden başlıca turistik merkezlerden birine dönüştü.

Bilbao’da yapılan proje ile Guggenheim Müzesi mimariyi markalaşmanın bir unsuru olarak kullanmaya başladı. Böylece Guggenheim adı sermayeleştirildi ve kâr üretmiş oldu. Uydu müzenin bu başarısı “Bilbao etkisi” (Bilbao Effect) olarak literarüre geçti.

Guggenheim Bilbao ile aynı yılda “The Deutsche Guggenheim Berlin” açıldı. Bu ortaklık özel bir şirket olan Deutsche Bank ile yapılması ile bir ilktir.2001 yılında Guggenheim ve Hermitage müzeleri bir ortaklık kurarak Las Vegas’ta bir müze açtılar. Müzedeki eserleri yarısı Guggenheim koleksiyonunda iken diğer yarısı Hermitage koleksiyonundadır. Müze açıldığından beri ziyaretçi sayısında artan bir grafik var.

Guggenheim’in bütün uydu müzeleri aynı başarıyı gösteremedi tabii. Aynı dönemde Guggenheim-Hermitage Müzesi’nin faaliyet gösterdiği The Venetian Oteli’nde Guggenheim Las Vegas adı ile bir müze daha açıldı fakat 15 içinde, ziyaret rakamlarının çok düşük olması gerekçesiyle kapandı. 1992 yılında açılan Guggenheim SoHo ise, ziyaretçi sayısını artırmaya yönelik bütün çabalara rağmen başarılı olamadı ve 2001 yılında kapandı. Başarısız olan bu girişimler Guggenheim Müzesi’ni süregelen bir mali sıkıntıya soktu.


Guggenheim Müzesi’nin en yeni genişleme projesi Orta Doğu’da büyük bir kültürel bölge yaratmayı hedefleyen Saadiyat Projesi’nin bir parçası olmak. Abu Dhabi, Saadiyat Adası’nda gerekleştirilen bu büyük çaplı proje ile bölgenin turistik bir cazibe merkezi haline gelmesi hedefliyor. Saadiyat Projesi Guggenheim Müzesi’nin yanı sıra Louvre Abu Dhabi, bir uygulamalı sanatlar merkezi, denizcilik müzesi ve Seyh Zayed Ulusal Müzesi’ni de kapsıyor.

Birçok Avrupa Müzesi uydu müze modelini kendi müzelerine uyarladı. Örneğin Tate Modern, Tate Liverpool ve Tate St. Ives şubeleri ile ülke içinde yayıldı ve Londra’daki tesislerini genişletti. Aynı şekilde Centre Pompidou 30. Kuruluş yıldönümünü kutladığı 2007 yılında Metz’ de bir şube açma kararı aldı.


LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...