4 Mayıs 2009 Pazartesi

Müzelerde İnteraktif Pazarlama ve Sosyal Marka Yönetimi

Birçok farklı türü olan müzeler en genel anlamıyla; insanlığın ortak kültür mirasının toplandığı, korunduğu ve sergilendiği yerler.Ülkemizde birçok farklı türde koleksiyonlara ev sahipliği yapan, sürekli sergilerle ziyaretçinin ilgisini hak eden birçok müze bulunuyor. Ancak kaçımız hafta sonu için plan yaparken bir müzeyi gezmeyi düşünüyoruz ya da  kaçımız yeni bir şehre veya ülkeye giderken oradaki müzeleri de seyahat listemize ekliyoruz?

Birçok sanatçı, entelektüel ve tarih bilimci, toplumun televizyon ve internette yer alan gereksiz programlarla vaktini boşa harcadığını söylüyor. Toplumun kültür ve sanata ilgisinin gitgide azaldığından dem vuruyorlar. Müzelerin, sanat galerilerinin yeteri kadar ilgi görmediğinden şikayetçiler.

Esasında çoğumuz, müzeleri sıkıcı, ne olduğunu anlamadığımız bir sürü nesnenin yan yana sıralandığı, okul gezilerinde zorla götürüldüğümüz, konuşamadığımız ve dokunamadığımız bir yer olarak düşünürüz. Müzeleri merak ettiren, soru sorduran, tarihe dokunabildiğimiz ve onu görebildiğimiz, bir tatmin duygusu ve düşünce zenginliği yaratan bir yer olarak gören çok kimsenin olmadığını sanıyorum.

Müzeleri ve sanat galerilerini bu şekilde algılayabilmemiz için, bu mekanların bize farklı şekilde ‘sunulması’ gerekiyor. Yani müzelerin daha çok ziyaretçi çekip, kendilerini tanıtabilmeleri için ‘pazarlama yapması’ gerekiyor.

 

  • Müzelerin ürün, konum, promosyon ve fiyat olarak adlandırdığımız pazarlama karmasında tanımlayan kaç kurum var acaba?
  • Veya marka konumlandırması yaparak sergilerini, koleksiyon yönetimini ve iletişim faaliyetlerini organize eden kaç müze bulunuyor?
  • Müzelerin kaçının başında pazarlama temelli yöneticiler var veya en azında müzelerin pazarlama departmanları var mı?
  • Her yıl yapılan ve yıl içerisinde güncellenen pazarlama planına kaç müze sahip?

Bu sorulara cevap verebilmek için Google trendsde küçük bir araştırma yapmak yeterli. Google trendsde arama kutucuğuna son olarak gittiğim 4 müzenin adını yazdım. Sabancı Müzesi, Santral İstanbul, İstanbul Modern, Anadolu Medeniyetleri Müzesi ve İş Bankası Müzesini yazarak yaptığım araştırma sonucunda, Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nin neredeyse Google’da hiç aranmadığını, İstanbul Modern’in sabit bir çizgide devam ettiğini, Sabancı Müzesi’nin ise 20 Eylül’de başlayan Dali Sergisi sayesinde Eylül-Kasım 2009 arasında pik yaptığını, ancak Şubat’tan sonra Anadolu Medeniyetleri Müzesi ile aynı seviyeye geldiğini görüyoruz.

Kelimeler arasında Kurtlar Vadisi ve Hadise kelimelerini eklediğimiz zaman ise durum tamamen değişiyor. Müzeler listenin sıfır noktasında yer alırken, Kurtlar Vadisi ve Hadise arasında sıkı bir mücadele var.

Bu analizden de anlaşılacağı gibi Hadise ve Kurtlar Vadisi söz konusu olduğunda Google’da müzelerin adı bile geçmiyor. İnsanlar müzelerimizi araştırmıyor, merak etmiyor, dolayısıyla hafta sonu ziyaret planları arasına bile sokmuyor.

Ortaya çıkan bu vahim tablonun en büyük sorumlusu bana göre müzeler ve müze yöneticileri. Örneğin az önce bahsettiğim müzelerin hiçbirinde ziyaretçi analizi yapılmıyor. Veya yapılıyor da tesadüfen ben gittiğim zamanlarda bu araştırmalar yapılmıyordu...

Şimdiye kadar gittiğim müzelerin mağazalarında, bilet aldığım giriş ve çıkışların hiçbirinde ne bir sözlü ne de bir yazılı anket yapıldığını gördüm. Dikkat ederseniz bahsettiğim müzelerden Anadolu Medeniyetleri dışındakilerin hepsi özel sektör firmalarına ait vakıfların müzeleri. Bu müzelerin arasında az da olsa kurumsal iletişim yaptığını düşünen Sabancı Müzesi, İstanbul Modern ve Koç Müzesi gibi örnekler de var. Ancak devlet veya özel sektör vakfı istisnası olmaksızın, bu müzelerin hiçbirinin yeteri kadar pazarlama faaliyeti yaptığını düşünmüyorum.

Müzelerimizi interaktif pazarlama açısından inceleyecek olursak:

 

  • Müzelerimizin web sayfaları tam bir keşmekeş. Sabancı Müzesi, Santral İstanbul, Anadolu Medeniyetleri ve Koç Müzesi’nin web sayfaları tasarlanırken SEO uyumlu tasarlanmamış. Sadece İş Bankası Müzesi’nin tasarımında amatör de olsa SEO uyumluluğuna dikkat edilmiş. Link yapıları ve meta etiketleri özensizce oluşturulmuş.
  • Düzenlenen sergiler hakkında yorumlarınızı bırakabileceğiniz, sergiye gelen diğer kişilerle tartışabileceğiniz, bir bölüm yani Web 2.0’dan nasibini almış bir tasarım hiçbirinde yok. Facebook’ta kurulmuş bazı gruplar var, ancak belli ki onlar da bazı ziyaretçiler tarafından oluşturulmuş.
  • Web sayfalarındaki bilgileri facebook, twitter gibi profillerinizde paylaşabileceğiniz bir yapı kurulmamış.
  • Yukarıda bahsettiğim müzelerin hiçbirinin web sayfasında robots.txt dosyası yok. Yani Google gibi arama motorları belki de yıllar önce yaptıkları bir sergiyle ilgili bilgileri güncelmiş gibi sonuç sayfasındaki paragraflarda gösterebilir.
  • Müzelerin web sayfalarının bazılarında güncel haber almak için e-mail bırakabilme seçeneği var, ancak gelen mailler genellikle SPAM klasörüne düşüyor.
  • Belki sergi sırasında bazı müzelerimiz banner reklamı vermiş olabilirler, ancak Google arama ve içerik ağında yaptığım kısa bir araştırma sonucunda hiçbirinin bu mecralarda reklam vermemiş olduğunu gördüm.

Tüm dünyada 1.6 milyar internet kullanıcısı ve 22 milyar web sayfası varken, günde yaklaşık 2 milyar arama yapılırken, müzelerimizin bu bilgilere kulaklarını tıkayıp, sadece işin operasyonel yönetimine, gazete ve TV’lerde çıkacak basın bültenlerine odaklanmalarını anlamak mümkün değil.

 

1 yorum:

  1. Bırakın müzeleri daha bililen birçok marka bu stratejileri uygulamıyor. Geçen de THY twitter'da hesap açıp birçok kişiyi ekledi, onun dışında hiçbir markadan sosyal pazarlama atağı göremedim.
    Müzelerin durumu zaten daha da feci... Müze yöneticileri de müzedeki eserlere benzeyince ortaya en fazla e-mail yazabilen ve marka ile müze kelimelerini yan yana getiremeyen tipler ortaya çıkıyor :)

    YanıtlaSil

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...