7 Aralık 2009 Pazartesi
Paris Devlet Müzelerinde Grev Var!
1 Ekim 2009 Perşembe
Müze Yönetimi ve Pazarlaması Hakkında Bir Kitap Eleştirisi
Oysa Türkiye’de müzecilik, kültür yönetimi gibi bölümlerimiz olmasına, birçok akademisyen ve profesyonel müzeci yetişmiş olmasına karşın müze pazarlaması üzerine Türkçe bir kaynak bulmak çok zor. Nisan 2009 da yayınlanan “Müze Yönetimi ve Pazarlaması” isimli kitap hariç tabii.
Yrd. Doç. Dr. Mete Sezgin ve Yard. Doç. Dr. Abdullah Karaman Tarafından yayınlanan kitap bu konuda hazırlanmış ender Türkçe kaynaklardan biri ama ne yazık ki başarılı bir başlangıç değil. Müze pazarlaması hakkında karşılaştığım bir diğer Türkçe yayın da Taç Vakfı Yayınlarından çıkan Canan Demir’ in “Müzelerde Çağdaş Pazarlama “ isimli çalışması.
29 Eylül 2009 Salı
Müze Markasında Mimarinin Önemi: Berlin Yahudi Müzesi Örneği
13 Ağustos 2009 Perşembe
MoMA' da Yazını Planla
Museum Of Modern Art yani nam-ı diğer MoMA yeni interaktif sitesi ile ziyaretçilerin yaz planlarına müzeyi de dahil ediyor. Summer at MoMA isimli bu uygulama yaz boyunca müzedeki etkinlikleri sizin yerinize araştırıyor ve sizin için sıralıyor. Peki MoMA bizim tercihlerimizi nereden mi biliyor? Söyleyelim;
Sosyal paylaşım sitelerinin en popülerlerinden biri olan Facebook' u sadece bir ortam olarak kullanmakla yetinmeyen MoMA, siteyi bir araç olarak kullanıyor. mydayat.moma.org adresinden siteye ulaşıyor ve müzeyi ziyaret edebileceğiniz tarih aralığını işaretliyorsunuz. Açılan ekranda size iki seçenek sunuluyor. Dilerseniz MoMA Summer sayfasında kendi hesabınızı oluşturuyor ve özelliklerinizi buraya ekliyorsunuz ve kişisel beğenilerinize göre etkinlikleri görebiliyorsunuz. Eğer böyle bir hesap oluşturmakla uğraşmak istemezseniz; MoMA facebook hesabınızda "text mining" yaparak sizin kişisel tercih ve zevklerinizi öğreniyor ve bu bilgileri kullanarak size uygun sergi ve etkinliklerin bir listesini sunuyor. Bir dahaki ziyaretinizde de sizi hatırlıyor. bu sayfayı kullanarak ziyaret bilgilerine ulaşabiliyor, bir gününüzü planlayabiliyor, biletinizi satın alabiliyorsunuz.
9 Ağustos 2009 Pazar
Yılmaz Özdil'e Cevap
Bugün Hürriyet gazetesinde yayınlanan köşe yazınız beni çok şaşırttı ve üzdü. Yazılanların doğru olmasının mümkün olmaması bir yana hiçbir araştırma yapmadan böyle bir yazı hazırlamanız; müzelerimizi ve Kültür ve Turizm Bakanlığı'mızı bu kadar kolay harcamanız, beni gerçekten büyük bir hayal kırıklığına uğrattı...
28 Temmuz 2009 Salı
Müzelerde Pazarlama Fonksiyonları
27 Temmuz 2009 Pazartesi
Sorun Gerçekten Bilet Fiyatları mı?
Türkiye'nin her yerindeki kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı müzelerde bilet fiyatları sabit ve çok pahalı olduğu da söylenemez. Ayrıca 20 YTL verip bir yıl boyunca bütün bu müzeleri istediğimiz kadar gezmek gibi bir ayrıcalık da bizlere sunuldu. Bilet fiyatları bakımından aralarında bir fark bulunmayan müzelerden bazılarını yüzbinlerce kişi ziyaret ederken (yabancı değil yerli) bazılarının ziyaretçi sayıları yerlerde sürünüyorsa bence sorunu başka bir yerde aramak lazım.
Kimileri diyebilirki sonuçta ziyaretçi sayısı arttırılmış görünüyor. Sürekliliği olmayan bu artışın müzeye hiçbir faydası yok. Yıllarca müzenin önünden geçmiş ve içeride ne olduğunu hiç merak etmemiş; bir gün bedava olunca bir göz atmak için içeri girmiş ve bir daha da müzeye uğramayacak suni ziyaretçiler yaratmanın Türkiye müzeciliğine de kültür hayatına da bir fayda sağlayacağını düşünmüyorum. Herkes bedava sunulan birşeyi bir kere deneyebilir. Burada asıl önemli olan bu kişilerin müzeye bilinçli olarak gelmelerin ve müzeden birşeyler alarak çıkmalarının sağlanmasıdır.
Tam bu noktada birçoğumuzun hala alışamadığı pazarlama kavramı tekrar karşımıza çıkıyor. Müzeyi "bir süre" ücretsiz ziyarete açarak bir tanıtım kampanyası yapılmaya çalışıldığını düşünelim. Asıl önemli olan ziyaretçilerin içeride ne görmeyi bekledikleri ve müzenin beklentileri karşılayıp karşılayamadığıdır. Hiçbir pratik fayda vadetmeyen birşeyi bedava bile olsa kimse talep etmeyecektir. Müze ziyaretçilerine mutlaka bir fayda sunmalıdır. Ziyaretçi geldiği zaman müzeden ne beklemesi gerektiğini bilmelidir. Yani müze ziyaretçiye sunduğu faydalar konusunda bir algı yaratmakla yükümlüdür. Bu da ancak müzenin "pazarlanması" ile mümkündür.
Diyebilirsiniz ki müzenin parası yok televizyonda reklamlar, gazetelerde afişler yayınlayamaz, Billboardlara boy boy ilanlar veremez. Zaten vermesin de gerek yok. Müze mutlaka parasını daha faydalı şeylere harcamalı. Hem zaten pazarlama illa ki çok büyük bütçelerle yapılacak diye birşey de yok. Müze çok rahat bir şekilde pazarlama faaliyetlerinde interneti bir ortam olarak kullanabilir. Hem de doğru kullanılması durumunda geri dönüşü çok büyük bir pazarlama aracı olacağının garantisini verebilirim. Sosyal ağ siteleri, bloglar, müze ile ilgili uygulamalar, oyunlar gibi birçok mecra kullanılarak müze ilgilisine direkt olarak ulaşılabilir.
Ücretsiz müze gezisi uygulaması ancak ve ancak müzenin tanıtım kampanyasının küçük bir parçası olabilir. Bu da ancak müzenin ziyaretçiye sunduklarına çok güveniyorsanız faydalı olur. Eğer müze ziyaretçiye birşey katmıyorsa, bedava bile olsa, ziyaretçi bunu bir zaman kaybı olarak görecektir. Kendisi için zaman kaybı olarak görmesinden daha kötü olan şey ise başkalarına da bunu bu şekilde anlatması olacaktır.
Eğer Türkiye müzeciliğinin gelişmesini istiyorsak önce sorunu doğru belirleyelim lütfen. İhtiyacımız olan suni ziyaretçi artışları ile kendimizi kandırmak değil; müzelerimizi çağdaş sergileme ve işletme standartlarına kavuşturmak, personel eksiklerini gidermek ve mutlaka pazarlama fonksiyonunu kullanmaktır.
10 Temmuz 2009 Cuma
Bursa Kültür Organizasyonlarına Devam Ediyor
Ülkemizde kültür organizasyonlarındaki İstanbul tekelinin kırılıyor olması çok büyük bir gelişme. Dünya kültür hayatına tek bir şehirle değil birçok şehrimizle damga vurmamız lazım. Bursa kendi kültür zenginliğini doğru şekilde vurgulayarak ve ona sahip çıkarak değerini yükseltiyor. Bu bağlamda Bursa'da yeni müzeler açılıyor, kültür ve sanat merkezleri kuruluyor, Tarihi Kentler Birliği gibi bir birliğin ortaya çıkmasında öncü oluyor. Böylece dış dünyaya Türkiye'nin tek değerli ve görülesi yerinin İstanbul ya da kıyıları olmadığını gösteriyor.
Bursa Büyükşehir Belediyesini ve bu organizasyonların Bursa'da gerçekleşmesine katkıda bulunan herkesi kutluyorum. Umarım başka şehirler de Bütün bir şehri müze gibi görür, ona aynı kıymeti verir, aynı özen gösterirsek sonuçların ne olacağını görür, markalarını böyle konumlandırır ve meyvelerini toplamaya yakın zamanda başlarlar.
24 Haziran 2009 Çarşamba
Topkapı Sarayı'nı Kargaların Basması Bir Magazin Haberi midir?
18 Haziran 2009 Perşembe
"Twit"leyen Müzeler
Şimdi kendinize bunun müzelerle ne ilgisi olduğunu soruyor olabilirsiniz? Nasıl bir ilgisi olduğunu açıklayayım.Londra'daki National History Museum, California'da bulunan Paul Getty Museum, yine Londra'danki British Museum ve daha birçok müze twitter'da takipçilerine gün içinde sürekli mesaj gönderiyorlar. Yazdıkları bir veya iki cümlelik kısa mesajlarla takipçilerini müzedeki etkinlikler hakkında bilgilendiriyor, koleksiyonları hakkında bilgi veriyor. Müze hakkında haber almaya hevesli bu kişilerle etkin ve sağlıklı bir iletişim kurmayı başarıyor.
16 Haziran 2009 Salı
Mc Donalds'dan Müzede Bir Gece - 2 Oyuncakları
Happy Meal menüsüyle birlikte filmdeki 9 karakterin oyuncağını alabiliyorsunuz. Oyuncaklar tekerlekli ve arka kısımlarına oyuncakla birlikte verilen kartı takmasanız çalışmıyor. Bu kartta tahmin edeceğinizi gibi Ahkmenrah’ın tableti.
Yani oyuncaklara hayat vermeniz için, daha doğrusu geriye ittiğiniz zaman ileriye gitmesi için paketin içinde verilen Akmenrah tableti şeklindeki kartı kullanmanız gerekiyor...
İstanbul Arkeoloji Müzeleri'nde bazı heykellerin oyuncakların yapıldığını ve müze mağazasında satıldığını düşünsenize. Mesela iskender lahiti şeklinde müzik kutularının, saklama kutularının yapıldığını, arkeolojik eserlerle ilgili kalemtraşlar, silgilerin yapıldığını...
Güzel olmaz mı? Ne dersiniz?
6 Haziran 2009 Cumartesi
Ah Şu Müzelerin Bir Dili Olsa da Konuşsa
Bu film çocukların çok hoşuna gider şüphesiz. Ama büyüklerin, hatta özellikle müzecilerin çok hoşuna gideceğini düşünüyorum. Hangimiz istemezdik ki müzedeki eserler canlansa ve bize kendilerini anlatsalar... Aslında yapmaya çalıştığımız bütün iş de bu değil mi: eserlerin kendilerini anlatmalarına yardımcı olmak. Filmde de tema bu zaten. Müzeler tarihin canlandığı yerlerdir diyorlar ve müzenin o mistik, eğlenceli olabilecek ve aynı zamanda farketmeden birşeyler öğrenilebilecek bir mekan olduğunu gösteriyorlar.
Film çok güzel evet ama beni hüzünlendiren yönleri de olmadı değil tabii. Bizim Smithsonian arşivi gibi bir müze arşivimizin olmaması mesela. Bırakın eski sergileme elemanlarını arşivleyecek bir yerimizin olmasını, orjinal eserleri depolamak için bile yeterli ve uygun depomuz yok ne yazıkki. Aslında eski sergileme elemanlarını aşivleyen ya da arşivlemeyi düşünmüş olan bir müzemiz var mı merak ediyorum.
Bir gün bizimde içinde film bile çekebilecek kadar güvendiğimiz depolarımızın olması dileklerimle herkese iyi seyirler...
Bir de bu filmi izledikten sonra çocuklarınız müzeye gideceğim diye tuttururlarsa onları İstanbul Arkeoloji Müzeleri'ne götürebilirsiniz. Duyduğum kadarıyla dikkatli bakar ve dinlerseniz oradaki heykeller de size kendilerini anlatıyorlarmış...
2 Haziran 2009 Salı
Pera Müzesi Facebook'ta
"Müzelerin Facebook ya da başka bir sosyal ağ sitesinde yer almasının anlamı ne?" diyorsanız:
Öncelikle bu siteler adı üzerinde birer "sosyal ağ" kurmak için. Yani; bu siteye üye olan kişiler kendileri seçerek müzenin sayfasına üye oluyorlar ve müze ile direkt bir ilişki sağlıyorlar. Müzeler, etkinlikleri konusunda müze ilgililerini bilgilendirebiliyor, hatırlatmalar yapabiliyor, onlara mesaj gönderebiliyor, müze imajının ilgilide canlı kalmasını sağlayabiliyorlar. Bu müze için hem maliyetsiz hem de etkin bir yol.
Bu siteler müzenin, müze ilgilisiyle bağ kurmasını sağlamanın dışında ilgilinin de müzeye geribildirim yapabilmesinin bir yolunu oluşturuyor. İlgili bu sayfalar aracılığıyla müze anılarını, düzenlenen sergi hakkındaki yorumlarını paylaşabiliyor ya da müzeye sorular yöneltebiliyor.
İnteraktif bir iletişim ortamı olarak bu siteler müzenin kendini yenilemesi ve dönüştürmesine büyük katkı sağlayabilmekte. Hem de kağıt, telefon gibi masraflar yapmadan ve ziyaretçileri bazı soruları cevaplamaya zorlamadan! Tamamen gönüllü bir şekilde alınan bu geridönüşler sizce de daha sağlıklı olmaz mı? Hem de geribildirimin alındığı yoldan ilgiliye geridönüş de yapılabilir.
Böylece müze ilgilisi bireysel olarak müze için önemli olduğunu hissedecek ve müzeyle olan bağı kuvvetlenecektir.
Umarım ilk İstanbul Oyuncak Müzesi'nin farkettiği ve Pera Müzesi'nin takip ettiği bu masrafsız, etkili ve interaktif iletişim ve tanıtım ortamını başka müzeler de farkeder ve kendilerini bu sisteme dahil ederler.hem kim bilir belki bu yöntem kâr amacı gütmeyen kurumlarda reklama harcanan para konusundaki tartışmalara da bir çözüm olabilir.
1 Haziran 2009 Pazartesi
Müzelerin reklamını yapmak mı? Neden olmasın ?
Müzelerimiz ve kültür kurumlarımız, henüz pazarlamayı tam olarak sindirmiş değiller. Bazı özel müzelerimiz, anlaştıkları halka ilişkiler ajansları sayesinde iletişim yapmaya çalışıyor, ancak iletişim pazarlamanın 4P’sinin içinde yer alan bir segment sadece. Kaldıki, bildiğimiz manada yani “entegre pazarlama iletişimi” konusunda hizmet veren ajansların sayısı da yok denecek kadar az.
Bir kaç sene önce Sabancı Müzesi’nin Sabancı Center kulelerinden birini Picasso sergisinin pazarlamasını yapmak için baştan başa “Picasso” görseliyle kapladığını biliyorum. Bunun dışında çeşitli müze ve sergi mekanlarının gazetelerin kültür eklerinde yer alan basın bültenleri ve özel haberlerini görüyorum. Ancak hepsi bu . . .
Devlet müzelerimizde durum daha da kötü. Bırakın pazarlama yapmayı, henüz konseptlerini bile mevcut ve potansiyel ziyaretçilerle paylaşabilmiş değiller. Özellikle, geçtiğimiz ay ziyaret ettiğim Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nin hali içler acısıydı. Türkiye’nin başkentinde bulunan önemli bir müzenin, bu kadar ilgisiz bırakılması beni hayretler içinde bıraktı.
Amerika ve Avrupa’da ise müzeler neredeyse özel sektör kuruluşlarıyla aynı seviyede pazarlama çalışmaları yapıyor.
Örneğin New York’da bulunan Cooper Hewitt müzesi. Google’da müze yazdığınız zaman Cooperhewitt.org’un reklamlarını sağ tarafta bulunan sponsor bağlantılar bölümünde görebiliyorsunuz. Potansiyel ziyaretçilerin siteye gelmesini sağlayacak, “call to action” reklam cümleleri reklamın bir kaç farklı versiyonunda yer alıyor.
Cooperhewitt.org, Google organik arama sonuçlarında üst sırada çıkacak şekilde yapılandırılmış. Belliki site tasarlandıktan sonra Google uyumlu olması için bakımdan geçmiş.
Sitenin ana sayfası son derece basit hazırlanmış. Müze mağazası, ana sayfadan sadece bir tık ötede. Açılan sayfada müze mazağasında satılan bütün ürünleri görebiliyorsunuz. Pay pal ödeme sistemi sayesinde dünyanın herhangi bir köşesinden güvenli bir şekilde siparişinizi verebiliyorsunuz.
Ana sayfada yer alan “Get Involved” bölümü kullanıcıları proaktif olarak site ile etkileşime geçmeye çağırıyor.
- Tek bir tıklamayla Cooper Hewitt’in twitter profiline ulaşabiliyorsunuz.
- Müzenin bir facebook grubu da var. Grubun profil sayfasından müze mağazasına bağlantı vermişler.
- Cooper Hewitt’in youtube’daki sayfasına da yine ana sayfadan ulaşabiliyorsunuz. Bu bölümde sergi videoları, eleştirmenlerin sergiler hakkındaki yorumları, tanıtıcı filmler ve TV’de müzeyle ilgili çıkan haberler yer alıyor.
- Müzenin blog.cooperhewitt.org adresinde bir de blogu var. Blogun içinde, anahtar kelime yazarak aradığını konudaki yazıyı bulabileceğini bir aram kutusu var. Ayrıca beğendiğiniz makaleleri arkadaşınıza gönderebileceğiniz, facebook profilinizde paylaşabileceğiniz bir paylaşım butonu da mevcut.
Ayrıca Türkiye’de Google AdWords reklamlarını ilk başlatan müze blogu olduk :)
Google arama ve içerik ağında reklamlara başladık. 27 anahtar kelime ile 32 web sayfasında reklamlarımız yayınlanıyor. Antoloji.com, akampus.com, webrazzi.com, mezun.com gibi sitelerde reklamımızı yayınlayanlar arasında. Maalesef reklamlarımızı yayınlamak için müzeler adına hazırlanmış ve Adsense ağına bağlı bir site bulamadık ... İnanıyorumki, 2010’la birlikte bu konuda hazırlanan web sayfaları ve blogların sayısı da artacak.
Sizde müzenizin ve kültür kurumunuzun pazarlanması konusunda çalışmak istiyor, ancak nereden başlayacağınızı bilemiyorsanız, lütfen bize başvurmaktan çekinmeyin..
19 Mayıs 2009 Salı
Müzeler, Müzeler Haftasında Neler Yapıyor?
18- 24 Mayıs Müzeler Haftası yine sessiz sedasız başladı ve öyle de geçiyor. Müzeler Haftası ne yazık ki müzecilerin kendi aralarında kutladıkları ve sadece kendileri için etkinlikler düzenledikleri bir hafta oluyor yine... Oysa ki müzelere adanmış olan bu hafta; halkın müzelere olan ilgisinin arttırılması, Türkiye müzelerinin ve Türkiye müzeciliğinin, hizmet etmeyi amaçladığı halkla beraber, geliştirilmesi için çok uygun bir zemin oluşturabilirdi. Düzenlenecek etkinliklerle ziyaretçinin müzeden beklentilerinin ve önerilerinin öğrenilmesi, müze konusundaki bilincin arttırılması, müzeye merakın uyandırılması mümkün olabilirdi. Yazılı ve görsel basında müzeler, müzecilik ve kültürel mirasın korunması konusuna daha fazla yer verilmesi sağlanabilirdi ama olmadı...
Müzelerin, Müzeler Haftası için yaptıkları tam bir hayal kırıklığı. "18 Mayıs'ta ücretsiz müze ziyareti" dışında müze ziyaretçisini ilgilendiren hiçbir etkinliğe rastlanamamakta. Peki acaba müzelerin yapması gereken, ziyaretçi sayısını arttırmak için bilet fiyatlarıyla oynamak mı? Bence hayır. Müzenin ziyaretçi sayısının az olmasının nedeni bilet fiyatları değil. Hatta ülkemizde müze bileti fiyatları abartılı sayılamaz. Müze, ziyaretçileri kendine çekebilmek için fiyat dışında başka rekabet unsurlarını göz önünde tutmalı. Mutlaka ziyaretçisine kendini anlatmanın ve ziyaretçisiyle bağ kurabilmenin yollarını aramalı. Yani müze düzeltmeye ziyaretçiden değil kendinden başlamalı. Sadece ziyaretçiye birşeyler öğretmeyip ondan da birşeyler öğrenmesi gerektiğini fark etmeli.
Hepimizin müzeler haftası kutlu olsun...
Yılın Müzesi Olmak
Yılın Müzesi, Avustralya'dan Salzburg Müzesi oldu. Türkiye'den de iki aday müze vardı: Ankara Vakıflar Müzesi ve İstanbul Modern Sanat Müzesi. İstanbul Modern Sanat Müzesi'nin, “Müzeciliği kavrayışındaki uzmanlık, kullandığı yenilikçi bakış açışı ve ziyaretçilerine verdiği önem nedeniyle” Özel Ödül'e layık görülmesi bizleri mutlu etti.
Türkiye'den bu özel ödülü alan ilk müze İstanbul Modern değil tabii. Daha önce 2004 yılında "Trakya Üniversitesi Sultan II: Beyazıd Külliyesi Sağlık Müzesi", 1993 yılında "İstanbul Arkeoloji Müzesi" Avrupa Konseyi Ödülü'nü aldılar. 1997 yılında da "Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi" Avrupa Yılın Müzesi Ödülü'nün sahibi oldu.
Peki "yılın müzesi" olmak bir müzenin gelebileceği son nokta mı? Anadolu Medeniyetleri müzesi 1997 yılında bu ödülü aldıktan sonra "mükemmel" olduğuna ve artık gelişiminin tamamlandığına mı karar vermeli? Tabiki hayır. Müze de çevresi gibi zaman geçtikçe eskiyor. Müzenin 1997 yılının müzesi değil "her yılın" müzesi olması gerekiyor. Müzenin kendini sürekli yenilemesi ve içinde buluduğu çağa ayak uydurması gerekiyor. Müzecilik 1997 yılında olduğu gibi değil artık çünkü... Oysa Anadolu Medeniyetleri Müzesi onu 1997 yılında bıraktıkları yerde saymaya devam ediyor. Hatta aldıkları ödülün nedenlerinden biri olduğunu düğündüğüm "eğitime verilen önem" giderek azalıyor...
Bu sene de İstanbul Modern Müzesi "Özel Ödül"ün sahibi oldu. Bu ödül daha çok, İspanya'daki "Archleological Centre of Almonia" ve İsviçre'deki Museum of Life Stories ile beraber İstanbul Modern'in Forum tarafından özellikle gezilmesi "tavsiye edilen müzeler"olduğu anlamını taşıyor. Gerçekleştirdiği eğitim programları, düzenlediği sergiler ve yayınlarıyla iyi işleyen müzelerimizden biri olan İstanbul Modern tabi ki bu ödülle gurur duymalı ama Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nin düştüğü hataya düşmemeli. Başarı ancak sürekli olursa anlamlıdır. Süreklilik de sürekli çalışma ve kendini geliştirme ile mümkün olabilir. Çevre gelişirken müze yerinde sayarsa olduğu yerde kalmayıp, geriye gidecektir. Umarım İstanbul Modern süreçlerini sürekli iyileştirmesi gerektiği bilinciyle hareket eder.
Ayrıca İstanbul Modern'in aldığı bu övgü onun şu anda mükemmel olduğunu da göstermez. bunu düşünmek de bir hata olur. Her ne kadar ülkemizde iyi işleyen müzelerden biri olsa da İstanbul Modern'in de müze dışından bir göz olarak sayabileceğimiz birçok eksiği var. Ama bu bu yazının konusu değil. Kısaca; vurgulamak istediğim şey kalitenin ve güvenilirliğin ancak süreklilikle sağlanabileceği ve korunabileceğidir.
2010 yılında Finlandiya'da düzenlenecek Avrupa Müze Forumu'na Türkiye'den 7 aday katılıyormuş. Umarım seneye yeni sevindirici ve Türkiye müzeciliği adına umut verici haberler alabiliriz.
4 Mayıs 2009 Pazartesi
Müzelerde İnteraktif Pazarlama ve Sosyal Marka Yönetimi
Birçok farklı türü olan müzeler en genel anlamıyla; insanlığın ortak kültür mirasının toplandığı, korunduğu ve sergilendiği yerler.Ülkemizde birçok farklı türde koleksiyonlara ev sahipliği yapan, sürekli sergilerle ziyaretçinin ilgisini hak eden birçok müze bulunuyor. Ancak kaçımız hafta sonu için plan yaparken bir müzeyi gezmeyi düşünüyoruz ya da kaçımız yeni bir şehre veya ülkeye giderken oradaki müzeleri de seyahat listemize ekliyoruz?
- Müzelerin ürün, konum, promosyon ve fiyat olarak adlandırdığımız pazarlama karmasında tanımlayan kaç kurum var acaba?
- Veya marka konumlandırması yaparak sergilerini, koleksiyon yönetimini ve iletişim faaliyetlerini organize eden kaç müze bulunuyor?
- Müzelerin kaçının başında pazarlama temelli yöneticiler var veya en azında müzelerin pazarlama departmanları var mı?
- Her yıl yapılan ve yıl içerisinde güncellenen pazarlama planına kaç müze sahip?
- Müzelerimizin web sayfaları tam bir keşmekeş. Sabancı Müzesi, Santral İstanbul, Anadolu Medeniyetleri ve Koç Müzesi’nin web sayfaları tasarlanırken SEO uyumlu tasarlanmamış. Sadece İş Bankası Müzesi’nin tasarımında amatör de olsa SEO uyumluluğuna dikkat edilmiş. Link yapıları ve meta etiketleri özensizce oluşturulmuş.
- Düzenlenen sergiler hakkında yorumlarınızı bırakabileceğiniz, sergiye gelen diğer kişilerle tartışabileceğiniz, bir bölüm yani Web 2.0’dan nasibini almış bir tasarım hiçbirinde yok. Facebook’ta kurulmuş bazı gruplar var, ancak belli ki onlar da bazı ziyaretçiler tarafından oluşturulmuş.
- Web sayfalarındaki bilgileri facebook, twitter gibi profillerinizde paylaşabileceğiniz bir yapı kurulmamış.
- Yukarıda bahsettiğim müzelerin hiçbirinin web sayfasında robots.txt dosyası yok. Yani Google gibi arama motorları belki de yıllar önce yaptıkları bir sergiyle ilgili bilgileri güncelmiş gibi sonuç sayfasındaki paragraflarda gösterebilir.
- Müzelerin web sayfalarının bazılarında güncel haber almak için e-mail bırakabilme seçeneği var, ancak gelen mailler genellikle SPAM klasörüne düşüyor.
- Belki sergi sırasında bazı müzelerimiz banner reklamı vermiş olabilirler, ancak Google arama ve içerik ağında yaptığım kısa bir araştırma sonucunda hiçbirinin bu mecralarda reklam vermemiş olduğunu gördüm.
23 Nisan 2009 Perşembe
Müzeyi Pazarlamak Neden Ayıp?
Müze pazarlaması denildiğinde müzeyi veya içindekileri satmaktan bahsedildiğini zanneden bir kesim var hala. Üniversitelerde işletme bölümlerinde ilk öğretilen şeylerden biri "pazarlama" ve "satış" kavramlarının birbirlerinden çok farklı şeyler olduklarıdır. Ama günlük hayatta pazarlama kavramı kapı kapı dolaşıp tencere,süpürge satan insanlar için kullanılır ve apartman kapılarına "Pazarlamacılar giremez!" yazılır. Bu yanlış anlaşılmanın düzeltilmesi; günümüzde ulusların, şehirlerin ve müzelerin de pazarlandığı ve pazarlanması gerektiğinin anlaşılması gerekiyor.
Pazarlamak "satmak", pazarlamacı da "eskimoya bile buzdolabı satan kişi" demek değildir. Pazarlama kavramı, ihtiyaç ve beklentilerin tespit edilmesinden, bu ihtiyaçların karşılanmasına ve daha sonra geri bildirimlerin alınarak değerlendirmelerin yapılmasına kadar çok geniş bir süreci kapsayan bir faaliyetdir. Pazarlamanın, bir kurumdaki bütün faaliyetleri kapsayan bir üst disiplin olduğu söylenebilir. Eğer pazarlama kavramını müze kurumu için açıklamaya çalışırsak; pazarlama, ziyaretçilerinin ihtiyaç ve beklentilerinin tespitinden, bu beklentilerin karşılanabilmesi için gerekli düzenlemelerin yapılması ve sonra geribildirimleri alarak değerlendirmelerin yapılması ve eksiklilerin tamamlanması sürecini kapsar. Diğer bütün süreçler iç işleyişleri düzenlerken pazarlama müzenin dışarıyla iletişimini sağlar. Yani müzenin pazarlanması ziyaretçilerin ihtiyaç ve beklentilerini göz önünde tutarak müzenin bu yönde geliştirilmesi ve bu yolla daha çok ziyaretçinin, müzeden daha etkin bir şekilde faydalanmasının sağlanmasını sağlar. Yapmış olduğumuz bu tanımdan da anlaşılabileceği gibi pazarlama satış demek olmadığı gibi sadece reklam demek de değildir. Evet satış da reklam da pazarlamanın birer parçasıdırlar ama sadece bunlar değildirler. Burada asıl önemli olan ihtiyaç ve beklentiilerin karşılanması ve geribildirimler yoluyla bu sürece süreklilik kazandırılmasıdır. Pazarlama müzenin gelirlerini arttırması için kullanılan bir yol değil; ziyaretçilerin müzeden daha etkin bir şekilde faydalanabilmeleri için kullanılan dinamik bir süreçtir.
Bazıları müzenin pazarlamaya ihtiyacı olmadığını, müzenin amacının kültür varlıklarını ve onların bilgisini korumak olduğunu ya da müzenin pazarlama faaliyetlerine ayıracak gelirinin olmadığını düşünebilir. Oysa ki Uluslararası Müzeler Komisyonu ICOM'un tanımına göre müzenin tek sorumluluğu kültür varlıklarını toplamak, korumak ve sergilemek değil; aynı zamanda bu nesnelerin iletişimini de yapmaktır. Bunun anlamı müzenin sadece sergiler düzenlemek ve kitaplar basmakla yetinmeyip bu sergileri daha çok sayıda ziyaretçiye ulaştırmak zorunda da olduğudur. Müze pazarlama araçlarından imkanları ölçüsünde faydalanarak süreli ve sürekli sergilerinin iletişimini yapmalı ve daha fazla sayıda kişinin ilgisini müzeye çekmelidir. Böylece varoluş amacını daha iyi yerine getirmiş olur. Yöre halkıyla iletişimi kuvvetli küçük ölçekli yerel bir müze, dünyanın en önemli kültür varlıklarına ev sahipliği yaptığını düşünen ama ziyaretçisi olmayan bir müzeden daha faydalı ve anlamlı bir müzedir.
Müzelerde pazarlama fonksiyonunun önemi en iyi Sultanahmet bölgesindeki müzelerin ziyaretçi sayıları ile anlatılabilir. Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı DÖSİM'in sitesinde yayınlanan 2008 yılı müze ve örenyeri istatistiklerine göre Sultanahmet bölgesindeki müzelerin ziyaretçi sayıları şöyledir
Müze Adı | Ziyaretçi Sayısı |
TOPKAPI SARAYI MÜZESİ | 2.526.251 |
AYASOFYA MÜZESİ | 2.206.968 |
ARKEOLOJİ MÜZESİ | 362.744 |
TÜRK VE İSLAM ESERLERİ MÜZESİ | 102.787 |
MOZAİK MÜZESİ | 39.473 |
Birbirine yürüme mesafesindeki bu müzelerin ziyaretçi sayılarının arasında uçurumlar var. Topkapı Sarayı Müzesi ve Ayasofya Müzesi bu kadar çok ziyaretçi alırken; dünyada müze olarak inşa edilmiş birkaç binadan biri olmasının yanısıra çok zengin arkeolojik kalıntılara ev sahipliği yapan Arkeoloji Müzesi ya da Türk ve İslam kültürünün eşsiz örneklerine ev sahipliği yapan Türk ve İslam Eserleri Müzesi ve Büyük Bizans Sarayın'nın mozaiklerini yerinde sergileyen Mozaik Müzesi'nin ziyaretçi sayıları neden bu kadar düşük? Bu müzelerin koleksiyonlarının Topkapı Sarayı Müzesi'nden daha az ilgi çekici ve değersiz olduklarını mı düşüneceğiz? Tabiki hayır. Bunun tek bir sebebi var o da bu müzelerin Topkapı Sarayı Müzesi ve Ayasofya kadar "tanınmamaları" yani "pazarlanmamaları". Ayasofya Müzesi dünyanın her yerinden ziyaretçileri ağırlıyor ve herkes tarafından biliniyor. Oysa ki Mozaik Müzesi'nin çoğu İstanbullu bile nerede olduğunu bilmiyor. İşte burada devreye pazarlama giriyor. Mozaik Müzesi'nin ziyaretçi ihtiyaç ve beklentilerine göre yeniden düzenlenmesi, Müze'nin yerel ve uluslararası alanda tanıtılması gerekiyor. O zaman Sultanahmet'e gelen yerli veya yabancı bir turist Mozaik Müzesine de uğraması gerektiğini düşünmeye başlayacaktır.
Bütün bu anlattıklarım müzelerin pazarlanması gerekliliğine benim inandığım kadar sizleri de inandırmışmıdır bilmiyorum. Ama en azından artık müze ve pazarlama kelimelerinin yanyana kullanımından rahatsız olmayacağınızı umuyorum.
21 Nisan 2009 Salı
Santral İstanbul ve Haritasız Sergisi
Bienallerden sonra sanat algımızı baştan sona değiştiren video enstalasyonlarının bolca yer aldığı Santral İstanbul'un Haritasız sergisini kaçırmamanızı öneririm. Sergilenen enstalasyonları ve tabiri caizse cihazları kullanabilmek için bazen görevlilerin desteğine ihtiyaç duyabiliyorsunuz.
Örneğin yıllarımız gitara vermeme rağmen LED'li gitarı kendi başıma bir türlü çalıştıramadım. Görevli arkadaşların yardımıyla gitardan ses çıkartabildim, bu seferde bu işin sergiye nasıl bir katkı sağladığını öğrenmek istedim. Ancak ne eserlerin yanındaki açıklamalarda ne de görevlilerde yeterince "bilgi" vardı...
Serginin amacının eserlerin varoluş amacını düşünmeden tamamen deneyimlemek olduğunu varsayarak bütün "eser"leri denemeye başladık. Harften şehilerin ortasında tur atan bisiklet ne kadar anlamlıysa, magnezyum tozu serpilmiş odada pas pas yaparak etrafı yeşile boyamak o derecede anlamlandıramadığım bir aktiviteydi. Google images üzerinden çalışan uygulama ise en beğendiğim enstalasyon/eser/video gösterisiydi. 3 tarafı perdeyle kaplı bir odaya girip, önünüzdeki klavye yardımıyla yazdığınız kelimeye ait resimler Google'dan bulunarak anlamadığım bir mantıkta ve garip bir müzikle perdeye yansıtılıyor.
Kendi adınızı yazarak, resimleriniz perdede görmek ve eserin bir parçası olduğunu düşünmek güzel bir şey :)
Vaktiniz kalırsa eski elektrik santralinin alt katındaki lise 1 fizik deneylerini denemenizi şiddetle tavsiye ediyorum. İTÜ deneme bilim merkezindeki aletlere benzeyen deney düzeneklerinde birçok fiziksel kuramın doğruluğunu bizzat test ediyor, sonra da bu aletlerin sergiyle nasıl bir bütünlük sağladığını düşünmeden edemiyorsunuz...