7 Aralık 2009 Pazartesi

Paris Devlet Müzelerinde Grev Var!

Fransa Hükümeti'nin müze çalışanlarından emekli olanların yarısının yerine yeni personel alınmaması kararı müzelerde grev başlattı. Bu kararın ardından 23 Kasım' da Pompidou Sanat Merkezi'nde çalışanların iş durdurmasının ardından hükümetin kararından geri adım atmaması üzerine Musee du Louvre, Musee Dorsay ve Versailles Sarayı da greve katıldı. her gün binlerce kişinin ziyaret ettiği bu müzelerin kapalı olması ekonomide önemli yer tutan turizm gelirlerini etkileyeceğinden Fransa hükümetinin hızlı bir şekilde bu sorunu çözmesi gerekiyor. Sendikanın Kültür Bakanı Frederic Mitterand ile görüşmeleri sürüyor ama grevin ne zaman sona erdirecek bir noktaya hala ulaşılabilmiş değil. Turizmin yüksek sezonu Noel zamanında bu kriz, Fransız Hükümetinin başını çok ağrıtacağa ve turistleri büyük hayal kırıklığına uğratacağa benziyor ...

1 Ekim 2009 Perşembe

Müze Yönetimi ve Pazarlaması Hakkında Bir Kitap Eleştirisi


Dünya’da birçok ülkede pazarlamanın “satış" ve “reklam” dan ibaret olmadığını anlayan müzeler pazarlama faaliyetlerine hız veriyor. Birçok farklı yolla hizmet kalitesini arttırarak daha çok sayıda ziyaretçiye ulaşmayı başarıyor. Bu konuda yazılmış birçok yabancı kaynak var ve sayıları giderek artıyor.

Oysa Türkiye’de müzecilik, kültür yönetimi gibi bölümlerimiz olmasına, birçok akademisyen ve profesyonel müzeci yetişmiş olmasına karşın müze pazarlaması üzerine Türkçe bir kaynak bulmak çok zor. Nisan 2009 da yayınlanan “Müze Yönetimi ve Pazarlaması” isimli kitap hariç tabii.

Yrd. Doç. Dr. Mete Sezgin ve Yard. Doç. Dr. Abdullah Karaman Tarafından yayınlanan kitap bu konuda hazırlanmış ender Türkçe kaynaklardan biri ama ne yazık ki başarılı bir başlangıç değil. Müze pazarlaması hakkında karşılaştığım bir diğer Türkçe yayın da Taç Vakfı Yayınlarından çıkan Canan Demir’ in “Müzelerde Çağdaş Pazarlama “ isimli çalışması.

29 Eylül 2009 Salı

Müze Markasında Mimarinin Önemi: Berlin Yahudi Müzesi Örneği

Geçenlerde Berlin'deki Yahudi Müzesi'ni ziyaret ettim. Müzecilikte mimarinin önemini çok net bir şekilde ortaya koyan bir örnek Berlin Yahudi Müzesi (Judisches Museum). Koleksiyonundan önce mimarisiyle ziyaretçiye bir "deneyim" yaşatmayı hedefliyor. Bu müze aracılığıyla size mimarinin ziyaretçi deneyiminin, dolayısıyla müze markasının ne kadar önemli bir parçası olduğundan bahsetmek istiyorum.

Berlin'de bir Yahudi müzesi açılması fikri on yıllardır gündemde olan bir konu imiş.

13 Ağustos 2009 Perşembe

MoMA' da Yazını Planla

moma-facebook-muze-pazarlama
Museum Of Modern Art yani nam-ı diğer MoMA yeni interaktif sitesi ile ziyaretçilerin yaz planlarına müzeyi de dahil ediyor. Summer at MoMA isimli bu uygulama yaz boyunca müzedeki etkinlikleri sizin yerinize araştırıyor ve sizin için sıralıyor. Peki MoMA bizim tercihlerimizi nereden mi biliyor? Söyleyelim;

Sosyal paylaşım sitelerinin en popülerlerinden biri olan Facebook' u sadece bir ortam olarak kullanmakla yetinmeyen MoMA, siteyi bir araç olarak kullanıyor. mydayat.moma.org adresinden siteye ulaşıyor ve müzeyi ziyaret edebileceğiniz tarih aralığını işaretliyorsunuz. Açılan ekranda size iki seçenek sunuluyor. Dilerseniz MoMA Summer sayfasında kendi hesabınızı oluşturuyor ve özelliklerinizi buraya ekliyorsunuz ve kişisel beğenilerinize göre etkinlikleri görebiliyorsunuz. Eğer böyle bir hesap oluşturmakla uğraşmak istemezseniz; MoMA facebook hesabınızda "text mining" yaparak sizin kişisel tercih ve zevklerinizi öğreniyor ve bu bilgileri kullanarak size uygun sergi ve etkinliklerin bir listesini sunuyor. Bir dahaki ziyaretinizde de sizi hatırlıyor. bu sayfayı kullanarak ziyaret bilgilerine ulaşabiliyor, bir gününüzü planlayabiliyor, biletinizi satın alabiliyorsunuz.

9 Ağustos 2009 Pazar

Yılmaz Özdil'e Cevap

Sayın Yılmaz Özdil;

Bugün Hürriyet gazetesinde yayınlanan köşe yazınız beni çok şaşırttı ve üzdü. Yazılanların doğru olmasının mümkün olmaması bir yana hiçbir araştırma yapmadan böyle bir yazı hazırlamanız; müzelerimizi ve Kültür ve Turizm Bakanlığı'mızı bu kadar kolay harcamanız, beni gerçekten büyük bir hayal kırıklığına uğrattı...


28 Temmuz 2009 Salı

27 Temmuz 2009 Pazartesi

Sorun Gerçekten Bilet Fiyatları mı?

muze-pazarlama-marka-yonetimi-adana-muzesi15 Temmuz tarihi itibariyle Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı 83 müze bedava gezilebiliyor. Bu uygulamaya sebep olarak da bu müzelere halkin ilgi göstermemesi ve tur rehberlerinin bu müzeleri rotalarına dahil etmemeleri gösteriliyor. Basında yer alan haberlere göre ziyaretçi sayılarında gerçekten bir artış sağlandığı da görülüyor. Peki sonuçları açısından doğru gibi görünen bu uygulama gerçekten problemi çözebilecek mi? Belirlenen bu 83 müzenin daha önce rağbet görmemesinin nedeni bilet fiyatlarının pahalılığı mıydı?

Türkiye'nin her yerindeki kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı müzelerde bilet fiyatları sabit ve çok pahalı olduğu da söylenemez. Ayrıca 20 YTL verip bir yıl boyunca bütün bu müzeleri istediğimiz kadar gezmek gibi bir ayrıcalık da bizlere sunuldu. Bilet fiyatları bakımından aralarında bir fark bulunmayan müzelerden bazılarını yüzbinlerce kişi ziyaret ederken (yabancı değil yerli) bazılarının ziyaretçi sayıları yerlerde sürünüyorsa bence sorunu başka bir yerde aramak lazım.

Kimileri diyebilirki sonuçta ziyaretçi sayısı arttırılmış görünüyor. Sürekliliği olmayan bu artışın müzeye hiçbir faydası yok. Yıllarca müzenin önünden geçmiş ve içeride ne olduğunu hiç merak etmemiş; bir gün bedava olunca bir göz atmak için içeri girmiş ve bir daha da müzeye uğramayacak suni ziyaretçiler yaratmanın Türkiye müzeciliğine de kültür hayatına da bir fayda sağlayacağını düşünmüyorum. Herkes bedava sunulan birşeyi bir kere deneyebilir. Burada asıl önemli olan bu kişilerin müzeye bilinçli olarak gelmelerin ve müzeden birşeyler alarak çıkmalarının sağlanmasıdır.

Tam bu noktada birçoğumuzun hala alışamadığı pazarlama kavramı tekrar karşımıza çıkıyor. Müzeyi "bir süre" ücretsiz ziyarete açarak bir tanıtım kampanyası yapılmaya çalışıldığını düşünelim. Asıl önemli olan ziyaretçilerin içeride ne görmeyi bekledikleri ve müzenin beklentileri karşılayıp karşılayamadığıdır. Hiçbir pratik fayda vadetmeyen birşeyi bedava bile olsa kimse talep etmeyecektir. Müze ziyaretçilerine mutlaka bir fayda sunmalıdır. Ziyaretçi geldiği zaman müzeden ne beklemesi gerektiğini bilmelidir. Yani müze ziyaretçiye sunduğu faydalar konusunda bir algı yaratmakla yükümlüdür. Bu da ancak müzenin "pazarlanması" ile mümkündür.

Diyebilirsiniz ki müzenin parası yok televizyonda reklamlar, gazetelerde afişler yayınlayamaz, Billboardlara boy boy ilanlar veremez. Zaten vermesin de gerek yok. Müze mutlaka parasını daha faydalı şeylere harcamalı. Hem zaten pazarlama illa ki çok büyük bütçelerle yapılacak diye birşey de yok. Müze çok rahat bir şekilde pazarlama faaliyetlerinde interneti bir ortam olarak kullanabilir. Hem de doğru kullanılması durumunda geri dönüşü çok büyük bir pazarlama aracı olacağının garantisini verebilirim. Sosyal ağ siteleri, bloglar, müze ile ilgili uygulamalar, oyunlar gibi birçok mecra kullanılarak müze ilgilisine direkt olarak ulaşılabilir.

Ücretsiz müze gezisi uygulaması ancak ve ancak müzenin tanıtım kampanyasının küçük bir parçası olabilir. Bu da ancak müzenin ziyaretçiye sunduklarına çok güveniyorsanız faydalı olur. Eğer müze ziyaretçiye birşey katmıyorsa, bedava bile olsa, ziyaretçi bunu bir zaman kaybı olarak görecektir. Kendisi için zaman kaybı olarak görmesinden daha kötü olan şey ise başkalarına da bunu bu şekilde anlatması olacaktır.

Eğer Türkiye müzeciliğinin gelişmesini istiyorsak önce sorunu doğru belirleyelim lütfen. İhtiyacımız olan suni ziyaretçi artışları ile kendimizi kandırmak değil; müzelerimizi çağdaş sergileme ve işletme standartlarına kavuşturmak, personel eksiklerini gidermek ve mutlaka pazarlama fonksiyonunu kullanmaktır.

10 Temmuz 2009 Cuma

Bursa Kültür Organizasyonlarına Devam Ediyor

Yaşayan bir Müze Kent olmayı hedefleyen Bursa hedefine doğru hızla ilerliyor. Geçtiğimiz Mayıs ayında Avrupa Müze Forumu'na ev sahipliği yapan Bursa Büyükşehir Belediyesi şimdi de Dünya Kaleli Kentler Birliği'nin Sempozyumuna ev sahipliği yapacak. 9-12 Ekim tarihleri arasında gerçekleşecek ve 28 farklı ülkeden 153 şehrin temsilcilerinin bulunacağı sempozyumun hazırlıklarını incelemek için gelen Dünya Kaleli Kentler Birliği Başkanı John Price, Bursa'yı çok beğendiğini ve Başkan Recep Altepe'nin surlara yönelik gerçekleştirdiği çalışmaları takdirle karşıladığını belirtmiş.

Ülkemizde kültür organizasyonlarındaki İstanbul tekelinin kırılıyor olması çok büyük bir gelişme. Dünya kültür hayatına tek bir şehirle değil birçok şehrimizle damga vurmamız lazım. Bursa kendi kültür zenginliğini doğru şekilde vurgulayarak ve ona sahip çıkarak değerini yükseltiyor. Bu bağlamda Bursa'da yeni müzeler açılıyor, kültür ve sanat merkezleri kuruluyor, Tarihi Kentler Birliği gibi bir birliğin ortaya çıkmasında öncü oluyor. Böylece dış dünyaya Türkiye'nin tek değerli ve görülesi yerinin İstanbul ya da kıyıları olmadığını gösteriyor.

Bursa Büyükşehir Belediyesini ve bu organizasyonların Bursa'da gerçekleşmesine katkıda bulunan herkesi kutluyorum. Umarım başka şehirler de Bütün bir şehri müze gibi görür, ona aynı kıymeti verir, aynı özen gösterirsek sonuçların ne olacağını görür, markalarını böyle konumlandırır ve meyvelerini toplamaya yakın zamanda başlarlar.

24 Haziran 2009 Çarşamba

Topkapı Sarayı'nı Kargaların Basması Bir Magazin Haberi midir?

muze-pazarlama-topkapi-sarayi-kargalari Dün akşam Show Tv' de Topkapı Saray'ını kargaların basması ile ilgili bir haber izledim. Haberde kargaların sarayın bahçesindeki çiçekleri söktüğü, gübrelerinin mimariye zarar verdiği ve saray bahçesini kirlettiklerinden bahsediyorlardı. Müze başkanı İlber Ortaylı ve müze çalışanları durumdan rahatsızlıklarını bildiriyorlardı. Bu bir haber olabilir tabii. Bu soruna mutlaka bir çözüm bulunmalı. Ama bu haber Show haber'in yaptığı gibi bir magazin haberi gibi de sunulmamalı! Doğrusu fonda çalan müzik ve haberin üslubundan şahsım adına çok rahatsız oldum. İlber Ortaylı'nın ve müze yönetiminin bu haber yayınlanırken böyle bir üslupla yayınlanacağını bilmediklerini tahmin ediyorum. Yüzlerce yıl Osmanlı devletinin devlet erkanını ağırlamış Topkapı Sarayı'nın yaşadığı bir sorunun komik birşey gibi yayınlanmaması gerektiğine inanıyorum. Bu haberin müzenin kurumsal kimliğine ve markasına zarar verdiğini düşünüyorum. Şimdi bu sorun küçümsenir ve Saray geri döndürülemez zararlar alırsa bundan kim sorumlu olacak?

18 Haziran 2009 Perşembe

"Twit"leyen Müzeler

muze-pazarlama-twitter-muzeleriTwitter'ı duymayanınız yoktur herhalde. Ama ben yine de anlatayım. Twitter kelimesi ingilizce kuş cıvıltısı anlamına geliyor. Hani birisi " Aaa sen bunu nerden biliyorsun" dediğinde "kuşlar söyledi" deriz ya; işte twitter da böyle bir işlev görüyor. Bu site diğerlerinin neler yaptığını kulağımıza fısıldıyor ve tabii cep telefonumuzdan da takip edebiliyoruz.

muze-pazarlama-twitter-sosyal-ag-platformuŞimdi kendinize bunun müzelerle ne ilgisi olduğunu soruyor olabilirsiniz? Nasıl bir ilgisi olduğunu açıklayayım.Londra'daki National History Museum, California'da bulunan Paul Getty Museum, yine Londra'danki British Museum ve daha birçok müze twitter'da takipçilerine gün içinde sürekli mesaj gönderiyorlar. Yazdıkları bir veya iki cümlelik kısa mesajlarla takipçilerini müzedeki etkinlikler hakkında bilgilendiriyor, koleksiyonları hakkında bilgi veriyor. Müze hakkında haber almaya hevesli bu kişilerle etkin ve sağlıklı bir iletişim kurmayı başarıyor.

Twitter'da hala Türkiye'den bir müze yok; ama olacak gibi. Facebook gibi sosyal ağ sitelerinde etkinleşmeye başlayan Türkiye müzeleri yakında bu iletişim kanalını da farkedecek ve dahil olacaklardır. Bu da müzecilerin, müzenin amacının kültür varlıklarını sadece korumak değil; aynı zamanda onlarla müze ilgilisi arasındaki iletişimi de sağlamak olduğunu fark etmeye başladığının en güzel göstergesi bence.

16 Haziran 2009 Salı

Mc Donalds'dan Müzede Bir Gece - 2 Oyuncakları

muzede-bir-gece-mc-donalds-cocuk-menu-oyuncak Mc Donalds, Müzede Bir Gece 2’ye sponsor olmuş.

Happy Meal menüsüyle birlikte filmdeki 9 karakterin oyuncağını alabiliyorsunuz. Oyuncaklar tekerlekli ve arka kısımlarına oyuncakla birlikte verilen kartı takmasanız çalışmıyor. Bu kartta tahmin edeceğinizi gibi Ahkmenrah’ın tableti.

Yani oyuncaklara hayat vermeniz için, daha doğrusu geriye ittiğiniz zaman ileriye gitmesi için paketin içinde verilen Akmenrah tableti şeklindeki kartı kullanmanız gerekiyor...


İstanbul Arkeoloji Müzeleri'nde bazı heykellerin oyuncakların yapıldığını ve müze mağazasında satıldığını düşünsenize. Mesela iskender lahiti şeklinde müzik kutularının, saklama kutularının yapıldığını, arkeolojik eserlerle ilgili kalemtraşlar, silgilerin yapıldığını...

Güzel olmaz mı? Ne dersiniz?

6 Haziran 2009 Cumartesi

Ah Şu Müzelerin Bir Dili Olsa da Konuşsa

Müzede Bir Gece filminin ikincisi de birincisi kadar güzel. Doğa tarihi Müzesi'ndeki balmumu heykeller ve minyatür adamlar bu sefer Washington'daki Smithsonian ana depolarına taşınıyorlar ve bizim yaramaz Capuchin cinsi maymunumuz Dexter'da Akmenrah'ın tabletini çalmış! Tabii gece olunca bütün Smithsonian arşivi canlanıyor ve macera da başlıyor...

Bu film çocukların çok hoşuna gider şüphesiz. Ama büyüklerin, hatta özellikle müzecilerin çok hoşuna gideceğini düşünüyorum. Hangimiz istemezdik ki müzedeki eserler canlansa ve bize kendilerini anlatsalar... Aslında yapmaya çalıştığımız bütün iş de bu değil mi: eserlerin kendilerini anlatmalarına yardımcı olmak. Filmde de tema bu zaten. Müzeler tarihin canlandığı yerlerdir diyorlar ve müzenin o mistik, eğlenceli olabilecek ve aynı zamanda farketmeden birşeyler öğrenilebilecek bir mekan olduğunu gösteriyorlar.

Film çok güzel evet ama beni hüzünlendiren yönleri de olmadı değil tabii. Bizim Smithsonian arşivi gibi bir müze arşivimizin olmaması mesela. Bırakın eski sergileme elemanlarını arşivleyecek bir yerimizin olmasını, orjinal eserleri depolamak için bile yeterli ve uygun depomuz yok ne yazıkki. Aslında eski sergileme elemanlarını aşivleyen ya da arşivlemeyi düşünmüş olan bir müzemiz var mı merak ediyorum.

Bir gün bizimde içinde film bile çekebilecek kadar güvendiğimiz depolarımızın olması dileklerimle herkese iyi seyirler...

Bir de bu filmi izledikten sonra çocuklarınız müzeye gideceğim diye tuttururlarsa onları İstanbul Arkeoloji Müzeleri'ne götürebilirsiniz. Duyduğum kadarıyla dikkatli bakar ve dinlerseniz oradaki heykeller de size kendilerini anlatıyorlarmış...

2 Haziran 2009 Salı

Pera Müzesi Facebook'ta

pera-muzesi-muze pazarlamaDünya'da pek çok örneklerini gördüğümüz Facebook müze sayfaları arasına Türkiye'den bir müze daha katılmış : Pera Müzesi. Göztepe'deki Sunay Akın İstanbul Oyuncak Müzesi 1 yılı aşkın bir süredir Facebook sitesinde faaliyette ve bu yazıyı yazdığım an itibariyle 1758 üyeye sahip. Bu sayı hiç de azımsanacak bir rakam değil. Bu üye sayısı gösteriyor ki İstanbul Oyuncak Müzesi ziyaretçilerinin ilgisini çekmiş ve ziyaretçileri tarafından takip ediliyor. Hatta daha da ileri gidip İstanbul Oyuncak Müzesi'nin facebookta 1758 tane savunucusu ve hayranı var diyebiliriz.

"Müzelerin Facebook ya da başka bir sosyal ağ sitesinde yer almasının anlamı ne?" diyorsanız:

Öncelikle bu siteler adı üzerinde birer "sosyal ağ" kurmak için. Yani; bu siteye üye olan kişiler kendileri seçerek müzenin sayfasına üye oluyorlar ve müze ile direkt bir ilişki sağlıyorlar. Müzeler, etkinlikleri konusunda müze ilgililerini bilgilendirebiliyor, hatırlatmalar yapabiliyor, onlara mesaj gönderebiliyor, müze imajının ilgilide canlı kalmasını sağlayabiliyorlar. Bu müze için hem maliyetsiz hem de etkin bir yol.

Bu siteler müzenin, müze ilgilisiyle bağ kurmasını sağlamanın dışında ilgilinin de müzeye geribildirim yapabilmesinin bir yolunu oluşturuyor. İlgili bu sayfalar aracılığıyla müze anılarını, düzenlenen sergi hakkındaki yorumlarını paylaşabiliyor ya da müzeye sorular yöneltebiliyor.
İnteraktif bir iletişim ortamı olarak bu siteler müzenin kendini yenilemesi ve dönüştürmesine büyük katkı sağlayabilmekte. Hem de kağıt, telefon gibi masraflar yapmadan ve ziyaretçileri bazı soruları cevaplamaya zorlamadan! Tamamen gönüllü bir şekilde alınan bu geridönüşler sizce de daha sağlıklı olmaz mı? Hem de geribildirimin alındığı yoldan ilgiliye geridönüş de yapılabilir.
Böylece müze ilgilisi bireysel olarak müze için önemli olduğunu hissedecek ve müzeyle olan bağı kuvvetlenecektir.

Umarım ilk İstanbul Oyuncak Müzesi'nin farkettiği ve Pera Müzesi'nin takip ettiği bu masrafsız, etkili ve interaktif iletişim ve tanıtım ortamını başka müzeler de farkeder ve kendilerini bu sisteme dahil ederler.hem kim bilir belki bu yöntem kâr amacı gütmeyen kurumlarda reklama harcanan para konusundaki tartışmalara da bir çözüm olabilir.

1 Haziran 2009 Pazartesi

Müzelerin reklamını yapmak mı? Neden olmasın ?

Müzelerimiz ve kültür kurumlarımız, henüz pazarlamayı tam olarak sindirmiş değiller. Bazı özel müzelerimiz, anlaştıkları halka ilişkiler ajansları sayesinde iletişim yapmaya çalışıyor, ancak iletişim pazarlamanın 4P’sinin içinde yer alan bir segment sadece. Kaldıki, bildiğimiz manada yani “entegre pazarlama iletişimi” konusunda hizmet veren ajansların sayısı da yok denecek kadar az.


Bir kaç sene önce Sabancı Müzesi’nin Sabancı Center kulelerinden birini Picasso sergisinin pazarlamasını yapmak için baştan başa “Picasso” görseliyle kapladığını biliyorum. Bunun dışında çeşitli müze ve sergi mekanlarının gazetelerin kültür eklerinde yer alan basın bültenleri ve özel haberlerini görüyorum. Ancak hepsi bu . . .


Devlet müzelerimizde durum daha da kötü. Bırakın pazarlama yapmayı, henüz konseptlerini bile mevcut ve potansiyel ziyaretçilerle paylaşabilmiş değiller. Özellikle, geçtiğimiz ay ziyaret ettiğim Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nin hali içler acısıydı. Türkiye’nin başkentinde bulunan önemli bir müzenin, bu kadar ilgisiz bırakılması beni hayretler içinde bıraktı.


Amerika ve Avrupa’da ise müzeler neredeyse özel sektör kuruluşlarıyla aynı seviyede pazarlama çalışmaları yapıyor.

Örneğin New York’da bulunan Cooper Hewitt müzesi. Google’da müze yazdığınız zaman Cooperhewitt.org’un reklamlarını sağ tarafta bulunan sponsor bağlantılar bölümünde görebiliyorsunuz. Potansiyel ziyaretçilerin siteye gelmesini sağlayacak, “call to action” reklam cümleleri reklamın bir kaç farklı versiyonunda yer alıyor.


Cooperhewitt.org, Google organik arama sonuçlarında üst sırada çıkacak şekilde yapılandırılmış. Belliki site tasarlandıktan sonra Google uyumlu olması için bakımdan geçmiş.


Sitenin ana sayfası son derece basit hazırlanmış. Müze mağazası, ana sayfadan sadece bir tık ötede. Açılan sayfada müze mazağasında satılan bütün ürünleri görebiliyorsunuz. Pay pal ödeme sistemi sayesinde dünyanın herhangi bir köşesinden güvenli bir şekilde siparişinizi verebiliyorsunuz.

Ana sayfada yer alan “Get Involved” bölümü kullanıcıları proaktif olarak site ile etkileşime geçmeye çağırıyor.


  • Tek bir tıklamayla Cooper Hewitt’in twitter profiline ulaşabiliyorsunuz.
  • Müzenin bir facebook grubu da var. Grubun profil sayfasından müze mağazasına bağlantı vermişler.
  • Cooper Hewitt’in youtube’daki sayfasına da yine ana sayfadan ulaşabiliyorsunuz. Bu bölümde sergi videoları, eleştirmenlerin sergiler hakkındaki yorumları, tanıtıcı filmler ve TV’de müzeyle ilgili çıkan haberler yer alıyor.
  • Müzenin blog.cooperhewitt.org adresinde bir de blogu var. Blogun içinde, anahtar kelime yazarak aradığını konudaki yazıyı bulabileceğini bir aram kutusu var. Ayrıca beğendiğiniz makaleleri arkadaşınıza gönderebileceğiniz, facebook profilinizde paylaşabileceğiniz bir paylaşım butonu da mevcut.

Muzepazarlama.com olarak müzelerde pazarlama ve marka yönetimi konusunda devlet kurumlarımıza ve özel sektör kuruluşlarına yardımcı olmak için hazırladığımız bloğumuzda SEO çalışmalarını tamamladık. Sitemiz şu anda Google’da ilk sayfada, birinci ve ikinci sırada çıkıyor.


Ayrıca Türkiye’de Google AdWords reklamlarını ilk başlatan müze blogu olduk :)


Google arama ve içerik ağında reklamlara başladık. 27 anahtar kelime ile 32 web sayfasında reklamlarımız yayınlanıyor. Antoloji.com, akampus.com, webrazzi.com, mezun.com gibi sitelerde reklamımızı yayınlayanlar arasında. Maalesef reklamlarımızı yayınlamak için müzeler adına hazırlanmış ve Adsense ağına bağlı bir site bulamadık ... İnanıyorumki, 2010’la birlikte bu konuda hazırlanan web sayfaları ve blogların sayısı da artacak.


Sizde müzenizin ve kültür kurumunuzun pazarlanması konusunda çalışmak istiyor, ancak nereden başlayacağınızı bilemiyorsanız, lütfen bize başvurmaktan çekinmeyin..



19 Mayıs 2009 Salı

Müzeler, Müzeler Haftasında Neler Yapıyor?

18- 24 Mayıs Müzeler Haftası yine sessiz sedasız başladı ve öyle de geçiyor. Müzeler Haftası ne yazık ki müzecilerin kendi aralarında kutladıkları ve sadece kendileri için etkinlikler düzenledikleri bir hafta oluyor yine... Oysa ki müzelere adanmış olan bu hafta; halkın müzelere olan ilgisinin arttırılması, Türkiye müzelerinin ve Türkiye müzeciliğinin, hizmet etmeyi amaçladığı halkla beraber, geliştirilmesi için çok uygun bir zemin oluşturabilirdi. Düzenlenecek etkinliklerle ziyaretçinin müzeden beklentilerinin ve önerilerinin öğrenilmesi, müze konusundaki bilincin arttırılması, müzeye merakın uyandırılması mümkün olabilirdi. Yazılı ve görsel basında müzeler, müzecilik ve kültürel mirasın korunması konusuna daha fazla yer verilmesi sağlanabilirdi ama olmadı...

Müzelerin, Müzeler Haftası için yaptıkları tam bir hayal kırıklığı. "18 Mayıs'ta ücretsiz müze ziyareti" dışında müze ziyaretçisini ilgilendiren hiçbir etkinliğe rastlanamamakta. Peki acaba müzelerin yapması gereken, ziyaretçi sayısını arttırmak için bilet fiyatlarıyla oynamak mı? Bence hayır. Müzenin ziyaretçi sayısının az olmasının nedeni bilet fiyatları değil. Hatta ülkemizde müze bileti fiyatları abartılı sayılamaz. Müze, ziyaretçileri kendine çekebilmek için fiyat dışında başka rekabet unsurlarını göz önünde tutmalı. Mutlaka ziyaretçisine kendini anlatmanın ve ziyaretçisiyle bağ kurabilmenin yollarını aramalı. Yani müze düzeltmeye ziyaretçiden değil kendinden başlamalı. Sadece ziyaretçiye birşeyler öğretmeyip ondan da birşeyler öğrenmesi gerektiğini fark etmeli.

Hepimizin müzeler haftası kutlu olsun...

Yılın Müzesi Olmak

32. si düzenlenen Avrupa Müze Forumu (EMF) bu yıl Bursa'da düzenlendi. İlk kez Türkiye'de düzenlenen forum hem Türkiye'nin Müzecilik konusunda, yavaş olsa da, bir ilerleme yolunda olduğunu gözler önüne serdi hem de İstanbul'a çok yakın, son derede modern ve kültürel açıdan çok zengin Bursa'nın yerli ve yabancı katılımcılar tarafından fark edilmesini sağladı. Başarılı organizasyon katılımcılardan takdir topladı.

Yılın Müzesi, Avustralya'dan Salzburg Müzesi oldu. Türkiye'den de iki aday müze vardı: Ankara Vakıflar Müzesi ve İstanbul Modern Sanat Müzesi. İstanbul Modern Sanat Müzesi'nin, “Müzeciliği kavrayışındaki uzmanlık, kullandığı yenilikçi bakış açışı ve ziyaretçilerine verdiği önem nedeniyle” Özel Ödül'e layık görülmesi bizleri mutlu etti.

Türkiye'den bu özel ödülü alan ilk müze İstanbul Modern değil tabii. Daha önce 2004 yılında "Trakya Üniversitesi Sultan II: Beyazıd Külliyesi Sağlık Müzesi", 1993 yılında "İstanbul Arkeoloji Müzesi" Avrupa Konseyi Ödülü'nü aldılar. 1997 yılında da "Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi" Avrupa Yılın Müzesi Ödülü'nün sahibi oldu.

Peki "yılın müzesi" olmak bir müzenin gelebileceği son nokta mı? Anadolu Medeniyetleri müzesi 1997 yılında bu ödülü aldıktan sonra "mükemmel" olduğuna ve artık gelişiminin tamamlandığına mı karar vermeli? Tabiki hayır. Müze de çevresi gibi zaman geçtikçe eskiyor. Müzenin 1997 yılının müzesi değil "her yılın" müzesi olması gerekiyor. Müzenin kendini sürekli yenilemesi ve içinde buluduğu çağa ayak uydurması gerekiyor. Müzecilik 1997 yılında olduğu gibi değil artık çünkü... Oysa Anadolu Medeniyetleri Müzesi onu 1997 yılında bıraktıkları yerde saymaya devam ediyor. Hatta aldıkları ödülün nedenlerinden biri olduğunu düğündüğüm "eğitime verilen önem" giderek azalıyor...

Bu sene de İstanbul Modern Müzesi "Özel Ödül"ün sahibi oldu. Bu ödül daha çok, İspanya'daki "Archleological Centre of Almonia" ve İsviçre'deki Museum of Life Stories ile beraber İstanbul Modern'in Forum tarafından özellikle gezilmesi "tavsiye edilen müzeler"olduğu anlamını taşıyor. Gerçekleştirdiği eğitim programları, düzenlediği sergiler ve yayınlarıyla iyi işleyen müzelerimizden biri olan İstanbul Modern tabi ki bu ödülle gurur duymalı ama Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nin düştüğü hataya düşmemeli. Başarı ancak sürekli olursa anlamlıdır. Süreklilik de sürekli çalışma ve kendini geliştirme ile mümkün olabilir. Çevre gelişirken müze yerinde sayarsa olduğu yerde kalmayıp, geriye gidecektir. Umarım İstanbul Modern süreçlerini sürekli iyileştirmesi gerektiği bilinciyle hareket eder.

Ayrıca İstanbul Modern'in aldığı bu övgü onun şu anda mükemmel olduğunu da göstermez. bunu düşünmek de bir hata olur. Her ne kadar ülkemizde iyi işleyen müzelerden biri olsa da İstanbul Modern'in de müze dışından bir göz olarak sayabileceğimiz birçok eksiği var. Ama bu bu yazının konusu değil. Kısaca; vurgulamak istediğim şey kalitenin ve güvenilirliğin ancak süreklilikle sağlanabileceği ve korunabileceğidir.

2010 yılında Finlandiya'da düzenlenecek Avrupa Müze Forumu'na Türkiye'den 7 aday katılıyormuş. Umarım seneye yeni sevindirici ve Türkiye müzeciliği adına umut verici haberler alabiliriz.

4 Mayıs 2009 Pazartesi

Müzelerde İnteraktif Pazarlama ve Sosyal Marka Yönetimi

Birçok farklı türü olan müzeler en genel anlamıyla; insanlığın ortak kültür mirasının toplandığı, korunduğu ve sergilendiği yerler.Ülkemizde birçok farklı türde koleksiyonlara ev sahipliği yapan, sürekli sergilerle ziyaretçinin ilgisini hak eden birçok müze bulunuyor. Ancak kaçımız hafta sonu için plan yaparken bir müzeyi gezmeyi düşünüyoruz ya da  kaçımız yeni bir şehre veya ülkeye giderken oradaki müzeleri de seyahat listemize ekliyoruz?

Birçok sanatçı, entelektüel ve tarih bilimci, toplumun televizyon ve internette yer alan gereksiz programlarla vaktini boşa harcadığını söylüyor. Toplumun kültür ve sanata ilgisinin gitgide azaldığından dem vuruyorlar. Müzelerin, sanat galerilerinin yeteri kadar ilgi görmediğinden şikayetçiler.

Esasında çoğumuz, müzeleri sıkıcı, ne olduğunu anlamadığımız bir sürü nesnenin yan yana sıralandığı, okul gezilerinde zorla götürüldüğümüz, konuşamadığımız ve dokunamadığımız bir yer olarak düşünürüz. Müzeleri merak ettiren, soru sorduran, tarihe dokunabildiğimiz ve onu görebildiğimiz, bir tatmin duygusu ve düşünce zenginliği yaratan bir yer olarak gören çok kimsenin olmadığını sanıyorum.

Müzeleri ve sanat galerilerini bu şekilde algılayabilmemiz için, bu mekanların bize farklı şekilde ‘sunulması’ gerekiyor. Yani müzelerin daha çok ziyaretçi çekip, kendilerini tanıtabilmeleri için ‘pazarlama yapması’ gerekiyor.

 

  • Müzelerin ürün, konum, promosyon ve fiyat olarak adlandırdığımız pazarlama karmasında tanımlayan kaç kurum var acaba?
  • Veya marka konumlandırması yaparak sergilerini, koleksiyon yönetimini ve iletişim faaliyetlerini organize eden kaç müze bulunuyor?
  • Müzelerin kaçının başında pazarlama temelli yöneticiler var veya en azında müzelerin pazarlama departmanları var mı?
  • Her yıl yapılan ve yıl içerisinde güncellenen pazarlama planına kaç müze sahip?

Bu sorulara cevap verebilmek için Google trendsde küçük bir araştırma yapmak yeterli. Google trendsde arama kutucuğuna son olarak gittiğim 4 müzenin adını yazdım. Sabancı Müzesi, Santral İstanbul, İstanbul Modern, Anadolu Medeniyetleri Müzesi ve İş Bankası Müzesini yazarak yaptığım araştırma sonucunda, Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nin neredeyse Google’da hiç aranmadığını, İstanbul Modern’in sabit bir çizgide devam ettiğini, Sabancı Müzesi’nin ise 20 Eylül’de başlayan Dali Sergisi sayesinde Eylül-Kasım 2009 arasında pik yaptığını, ancak Şubat’tan sonra Anadolu Medeniyetleri Müzesi ile aynı seviyeye geldiğini görüyoruz.

Kelimeler arasında Kurtlar Vadisi ve Hadise kelimelerini eklediğimiz zaman ise durum tamamen değişiyor. Müzeler listenin sıfır noktasında yer alırken, Kurtlar Vadisi ve Hadise arasında sıkı bir mücadele var.

Bu analizden de anlaşılacağı gibi Hadise ve Kurtlar Vadisi söz konusu olduğunda Google’da müzelerin adı bile geçmiyor. İnsanlar müzelerimizi araştırmıyor, merak etmiyor, dolayısıyla hafta sonu ziyaret planları arasına bile sokmuyor.

Ortaya çıkan bu vahim tablonun en büyük sorumlusu bana göre müzeler ve müze yöneticileri. Örneğin az önce bahsettiğim müzelerin hiçbirinde ziyaretçi analizi yapılmıyor. Veya yapılıyor da tesadüfen ben gittiğim zamanlarda bu araştırmalar yapılmıyordu...

Şimdiye kadar gittiğim müzelerin mağazalarında, bilet aldığım giriş ve çıkışların hiçbirinde ne bir sözlü ne de bir yazılı anket yapıldığını gördüm. Dikkat ederseniz bahsettiğim müzelerden Anadolu Medeniyetleri dışındakilerin hepsi özel sektör firmalarına ait vakıfların müzeleri. Bu müzelerin arasında az da olsa kurumsal iletişim yaptığını düşünen Sabancı Müzesi, İstanbul Modern ve Koç Müzesi gibi örnekler de var. Ancak devlet veya özel sektör vakfı istisnası olmaksızın, bu müzelerin hiçbirinin yeteri kadar pazarlama faaliyeti yaptığını düşünmüyorum.

Müzelerimizi interaktif pazarlama açısından inceleyecek olursak:

 

  • Müzelerimizin web sayfaları tam bir keşmekeş. Sabancı Müzesi, Santral İstanbul, Anadolu Medeniyetleri ve Koç Müzesi’nin web sayfaları tasarlanırken SEO uyumlu tasarlanmamış. Sadece İş Bankası Müzesi’nin tasarımında amatör de olsa SEO uyumluluğuna dikkat edilmiş. Link yapıları ve meta etiketleri özensizce oluşturulmuş.
  • Düzenlenen sergiler hakkında yorumlarınızı bırakabileceğiniz, sergiye gelen diğer kişilerle tartışabileceğiniz, bir bölüm yani Web 2.0’dan nasibini almış bir tasarım hiçbirinde yok. Facebook’ta kurulmuş bazı gruplar var, ancak belli ki onlar da bazı ziyaretçiler tarafından oluşturulmuş.
  • Web sayfalarındaki bilgileri facebook, twitter gibi profillerinizde paylaşabileceğiniz bir yapı kurulmamış.
  • Yukarıda bahsettiğim müzelerin hiçbirinin web sayfasında robots.txt dosyası yok. Yani Google gibi arama motorları belki de yıllar önce yaptıkları bir sergiyle ilgili bilgileri güncelmiş gibi sonuç sayfasındaki paragraflarda gösterebilir.
  • Müzelerin web sayfalarının bazılarında güncel haber almak için e-mail bırakabilme seçeneği var, ancak gelen mailler genellikle SPAM klasörüne düşüyor.
  • Belki sergi sırasında bazı müzelerimiz banner reklamı vermiş olabilirler, ancak Google arama ve içerik ağında yaptığım kısa bir araştırma sonucunda hiçbirinin bu mecralarda reklam vermemiş olduğunu gördüm.

Tüm dünyada 1.6 milyar internet kullanıcısı ve 22 milyar web sayfası varken, günde yaklaşık 2 milyar arama yapılırken, müzelerimizin bu bilgilere kulaklarını tıkayıp, sadece işin operasyonel yönetimine, gazete ve TV’lerde çıkacak basın bültenlerine odaklanmalarını anlamak mümkün değil.

 

23 Nisan 2009 Perşembe

Müzeyi Pazarlamak Neden Ayıp?

Müze pazarlaması denildiğinde müzeyi veya içindekileri satmaktan bahsedildiğini zanneden bir kesim var hala. Üniversitelerde işletme bölümlerinde ilk öğretilen şeylerden biri "pazarlama" ve "satış" kavramlarının birbirlerinden çok farklı şeyler olduklarıdır. Ama günlük hayatta pazarlama kavramı kapı kapı dolaşıp tencere,süpürge satan insanlar için kullanılır ve apartman kapılarına "Pazarlamacılar giremez!" yazılır. Bu yanlış anlaşılmanın düzeltilmesi; günümüzde ulusların, şehirlerin ve müzelerin de pazarlandığı ve pazarlanması gerektiğinin anlaşılması gerekiyor.


Pazarlamak "satmak", pazarlamacı da "eskimoya bile buzdolabı satan kişi" demek değildir. Pazarlama kavramı, ihtiyaç ve beklentilerin tespit edilmesinden, bu ihtiyaçların karşılanmasına ve daha sonra geri bildirimlerin alınarak değerlendirmelerin yapılmasına kadar çok geniş bir süreci kapsayan bir faaliyetdir. Pazarlamanın, bir kurumdaki bütün faaliyetleri kapsayan bir üst disiplin olduğu söylenebilir. Eğer pazarlama kavramını müze kurumu için açıklamaya çalışırsak; pazarlama, ziyaretçilerinin ihtiyaç ve beklentilerinin tespitinden, bu beklentilerin karşılanabilmesi için gerekli düzenlemelerin yapılması ve sonra geribildirimleri alarak değerlendirmelerin yapılması ve eksiklilerin tamamlanması sürecini kapsar. Diğer bütün süreçler iç işleyişleri düzenlerken pazarlama müzenin dışarıyla iletişimini sağlar. Yani müzenin pazarlanması ziyaretçilerin ihtiyaç ve beklentilerini göz önünde tutarak müzenin bu yönde geliştirilmesi ve bu yolla daha çok ziyaretçinin, müzeden daha etkin bir şekilde faydalanmasının sağlanmasını sağlar. Yapmış olduğumuz bu tanımdan da anlaşılabileceği gibi pazarlama satış demek olmadığı gibi sadece reklam demek de değildir. Evet satış da reklam da pazarlamanın birer parçasıdırlar ama sadece bunlar değildirler. Burada asıl önemli olan ihtiyaç ve beklentiilerin karşılanması ve geribildirimler yoluyla bu sürece süreklilik kazandırılmasıdır. Pazarlama müzenin gelirlerini arttırması için kullanılan bir yol değil; ziyaretçilerin müzeden daha etkin bir şekilde faydalanabilmeleri için kullanılan dinamik bir süreçtir.

Bazıları müzenin pazarlamaya ihtiyacı olmadığını, müzenin amacının kültür varlıklarını ve onların bilgisini korumak olduğunu ya da müzenin pazarlama faaliyetlerine ayıracak gelirinin olmadığını düşünebilir. Oysa ki Uluslararası Müzeler Komisyonu ICOM'un tanımına göre müzenin tek sorumluluğu kültür varlıklarını toplamak, korumak ve sergilemek değil; aynı zamanda bu nesnelerin iletişimini de yapmaktır. Bunun anlamı müzenin sadece sergiler düzenlemek ve kitaplar basmakla yetinmeyip bu sergileri daha çok sayıda ziyaretçiye ulaştırmak zorunda da olduğudur. Müze pazarlama araçlarından imkanları ölçüsünde faydalanarak süreli ve sürekli sergilerinin iletişimini yapmalı ve daha fazla sayıda kişinin ilgisini müzeye çekmelidir. Böylece varoluş amacını daha iyi yerine getirmiş olur. Yöre halkıyla iletişimi kuvvetli küçük ölçekli yerel bir müze, dünyanın en önemli kültür varlıklarına ev sahipliği yaptığını düşünen ama ziyaretçisi olmayan bir müzeden daha faydalı ve anlamlı bir müzedir.

Müzelerde pazarlama fonksiyonunun önemi en iyi Sultanahmet bölgesindeki müzelerin ziyaretçi sayıları ile anlatılabilir. Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı DÖSİM'in sitesinde yayınlanan 2008 yılı müze ve örenyeri istatistiklerine göre Sultanahmet bölgesindeki müzelerin ziyaretçi sayıları şöyledir

Müze Adı

Ziyaretçi Sayısı

TOPKAPI SARAYI MÜZESİ

2.526.251

AYASOFYA MÜZESİ

2.206.968

ARKEOLOJİ MÜZESİ

362.744

TÜRK VE İSLAM ESERLERİ MÜZESİ

102.787

MOZAİK MÜZESİ

39.473


Birbirine yürüme mesafesindeki bu müzelerin ziyaretçi sayılarının arasında uçurumlar var. Topkapı Sarayı Müzesi ve Ayasofya Müzesi bu kadar çok ziyaretçi alırken; dünyada müze olarak inşa edilmiş birkaç binadan biri olmasının yanısıra çok zengin arkeolojik kalıntılara ev sahipliği yapan Arkeoloji Müzesi ya da Türk ve İslam kültürünün eşsiz örneklerine ev sahipliği yapan Türk ve İslam Eserleri Müzesi ve Büyük Bizans Sarayın'nın mozaiklerini yerinde sergileyen Mozaik Müzesi'nin ziyaretçi sayıları neden bu kadar düşük? Bu müzelerin koleksiyonlarının Topkapı Sarayı Müzesi'nden daha az ilgi çekici ve değersiz olduklarını mı düşüneceğiz? Tabiki hayır. Bunun tek bir sebebi var o da bu müzelerin Topkapı Sarayı Müzesi ve Ayasofya kadar "tanınmamaları" yani "pazarlanmamaları". Ayasofya Müzesi dünyanın her yerinden ziyaretçileri ağırlıyor ve herkes tarafından biliniyor. Oysa ki Mozaik Müzesi'nin çoğu İstanbullu bile nerede olduğunu bilmiyor. İşte burada devreye pazarlama giriyor. Mozaik Müzesi'nin ziyaretçi ihtiyaç ve beklentilerine göre yeniden düzenlenmesi, Müze'nin yerel ve uluslararası alanda tanıtılması gerekiyor. O zaman Sultanahmet'e gelen yerli veya yabancı bir turist Mozaik Müzesine de uğraması gerektiğini düşünmeye başlayacaktır.


Bütün bu anlattıklarım müzelerin pazarlanması gerekliliğine benim inandığım kadar sizleri de inandırmışmıdır bilmiyorum. Ama en azından artık müze ve pazarlama kelimelerinin yanyana kullanımından rahatsız olmayacağınızı umuyorum.

21 Nisan 2009 Salı

Santral İstanbul ve Haritasız Sergisi

Hafta sonu Bilgi Üniversitesi'ne bağlı Santral İstanbul'daydık.

Bienallerden sonra sanat algımızı baştan sona değiştiren video enstalasyonlarının bolca yer aldığı Santral İstanbul'un Haritasız sergisini kaçırmamanızı öneririm.
Sergilenen enstalasyonları ve tabiri caizse cihazları kullanabilmek için bazen görevlilerin desteğine ihtiyaç duyabiliyorsunuz.

Örneğin yıllarımız gitara vermeme rağmen LED'li gitarı kendi başıma bir türlü çalıştıramadım. Görevli arkadaşların yardımıyla gitardan ses çıkartabildim, bu seferde bu işin sergiye nasıl bir katkı sağladığını öğrenmek istedim. Ancak ne eserlerin yanındaki açıklamalarda ne de görevlilerde yeterince "bilgi" vardı...

Serginin amacının eserlerin varoluş amacını düşünmeden tamamen deneyimlemek olduğunu varsayarak bütün "eser"leri denemeye başladık. Harften şehilerin ortasında tur atan bisiklet ne kadar anlamlıysa, magnezyum tozu serpilmiş odada pas pas yaparak etrafı yeşile boyamak o derecede anlamlandıramadığım bir aktiviteydi.
Google images üzerinden çalışan uygulama ise en beğendiğim enstalasyon/eser/video gösterisiydi. 3 tarafı perdeyle kaplı bir odaya girip, önünüzdeki klavye yardımıyla yazdığınız kelimeye ait resimler Google'dan bulunarak anlamadığım bir mantıkta ve garip bir müzikle perdeye yansıtılıyor.

Kendi adınızı yazarak, resimleriniz perdede görmek ve eserin bir parçası olduğunu düşünmek güzel bir şey :)


Vaktiniz kalırsa eski elektrik santralinin alt katındaki lise 1 fizik deneylerini denemenizi şiddetle tavsiye ediyorum. İTÜ deneme bilim merkezindeki aletlere benzeyen deney düzeneklerinde birçok fiziksel kuramın doğruluğunu bizzat test ediyor, sonra da bu aletlerin sergiyle nasıl bir bütünlük sağladığını düşünmeden edemiyorsunuz...

16 Nisan 2009 Perşembe

Elimizden Kayıp Giden Bilgi: Ziyaretçi Araştırmaları


Dünyadaki ve Türkiye'deki müzeleri her yıl binlerce hatta milyonlarca kişi ziyaret ediyor. Bu ziyaretçiler farklı demografik özelliklere, farklı kişiliklere, alışkanlıklara, ilgi alanlarına sahip ve hepsinin müzeye gelmek için başka başka sebepleri var. Peki biz bu ziyaretçilerin müzeye "neden geldiklerini", müzede "ne yaptıklarını" ve müzeden "ne kazanarak ayrıldıklarını" biliyor muyuz? Eğer bahsettiğimiz müze Türkiye'deyse cevap ne yazık ki hayır olacak.

2008 yılında Türkiye müzeleri hala "kafa sayıyor". Müzeye kaç kişinin geldiği bilgisi de tek başına birşey ifade etmiyor. Oysa ki gelen her ziyaretçi müze için eşsiz bir "kendini değerlendirme" fırsatı. Müze, ziyaretçi araştırmalarından faydalanarak misyonunu ne ölçüde gerçekleştirebildiğini ve en önemlisi eksiklerinin neler olduğunu öğrenebilir. Ziyaretçilerinin kimler olduğunu bilmeden müze nasıl ziyaretçileri tatmin edecek bir sergileme yapabilir, eğitim programları düzenleyebilir ya da müze dükkanında neler satacağına karar verebilir? Tabiki bu sorunun cevabı müzenin bu bilgilere sahip olmadan bu konularda verdiği kararların doğruluğunu kanıtlayamayacağıdır. Bu şekilde ancak deneme-yanılma yoluyla karar verilebilir ki bu da müze gibi kâr amacı gütmeyen bir kurum için fazlaca büyük bir risktir.

İngiltere'nin başkenti Londra'da bulunan Victoria&Albert Müzesi yaptığı ziyaretçi araştırmalarının bir kısmını sitesinde yayınlamakta. Müzenin internet sitesinde yer alan 2004 yılında gerçekleştirilmiş araştırmalardan biri "V&A Müzesi'nin Aileleriyle birlikte 5 yaşından küçük çocukların ihtiyaçlarını ne ölçüde karşılayabildiğini ve bunun gelecekte nasıl geliştirebileceğini" ele alıyor. Bu kişilerin müzeye neden geldiğini, ziyaretçiler içindeki oranını, hangi hizmetlerden faydalandıklarını, eğlenip eğlenmediklerini, diğer müzelerde ailelerin nelerle ilgilendiğini ve müzenin "aile-dostu" olabilmek için daha neler yapması gerektiğini ele alan bu çalışma bize Türkiye'de ulaşmamız gereken nokta konusunda bir fikir veriyor bence. Bunun gibi bir başka araştırma da "müzede yapılan süreli sergilerin hedeflerine ne kadar ulaştığını inceleyen"bir araştırma ve "audio guide'ların dizaynı" konusunda başka bir ziyaretçi araştırmasını incelemek mümkün. Ve tabii bunlar gibi birçok başka araştırmayı... Bu araştırmalar incelendiğinde Türkiye'deki durumun vehameti daha da çok ortaya çıkarmakta.

Peki ya Türkiye'de bu konuda neler yapılıyor? Ziyaretçilerden neler öğreniliyor diye sorduğumda aldığım cevap herhalde beni tatmin etmediği gibi sizi de tatmin etmeyecektir. DÖSİM'in sitesinden elde edebildiğim tek ziyaretçi bilgisi geçen yıl müzeleri "kaç kişinin" ziyaret ettiğidir. Bırakın "5 yaşın altında çocuklu kaç ailenin" geldiğini, kadın ve erkek sayısını bile öğrenemiyoruz!

Müzeler birer koleksiyon deposu değiller bunu artık hepimiz biliyoruz. Müzeler için koleksiyon toplamak bir amaç değil bir araç olmalı. Müzeler asıl nesne hakkındaki bilgiyi(ki nesnenin kendisi de bu bilginin bir parçasıdır) toplamayı, korumayı ve bunu toplumla paylaşmayı hedeflemelidir. Bilginin merkezi olması gereken müzeler -kendileri için önemli olan- ziyaretçiler hakkındaki bilgiyi bu şekilde kaybetmemelidirler. Nasıl ziyaretçiler müzeden birşeyler öğreniyorlarsa; müze de ziyaretçilerinden öğrenebilir. Türkiye'de 2008 yılına kadar müzeler ziyaretçilerinden öğrenme ve kendilerini, yararı için kuruldukları kişilerin istek ve beklentilerine göre yenileme imkânını kaçırdılar. Bu bilgiler elimizden uçup gitti ve geri gelmeyecek. Ama umarım bundan sonra Türkiye müzeleri ziyaretçilerine daha fazla kulak vermeye, onların beklenti ve şikayetlerini dinlemeye başlar ve kendini bu doğrultuda yeniler. 

9 Nisan 2009 Perşembe

Müze Markası


Ticari Bir Kavram Olarak Markanın Tarihsel Gelişimi:

  - İlkçağlarda marka ürünlerin üreticilerini temsil eden sembollerdi (Marka= Üretici)

  - Ortaçağda marka ürünün kalitesini ve güvenilirliğini temsil ediyordu (Marka= kalite ve güvenilirlik)

  - Sanayi Devrimiyle birlikte farklı üreticilerin aynı özelliklere ve kaliteye sahip çok sayıda ürün üretmesiyle ve pazarlama faaliyetlerinin hız kazanmasıyla beraber “farklılaşma” ön plana çıktı ve marka benzer ürünler arasındaki “farklılığı” ifade etmeye başladı. (Marka=farklılık)

  - Günümüzde ise marka kavramı kalite,güvenilirlik, farklılık gibi ürünün özelliklerini vurgulayan bir kavram olmanın ötesinde başlı başına bir değerdir. Bugün birçok firmanın marka değeri aktiflerinin toplamının çok çok üzerindedir. Dolayısıyla marka artık üründen bağımsız olarak bir değerdir ve tüketicinin satın aldığı şeydir. Yani günümüzde ürün üreticinin ürettiği bir şeyken ;marka tüketicinin satın aldığı şeydir. (Marka= Tüketicinin kimliği)

Kâr Amacı Gütmeyen Kurumlarda Marka Kavramı:

Kâr amacı gütmeyen kurumlarda “marka” tanımı ticari markalardan bazı noktalarda farklılık gösterir. Ticari markalarda hedef kârı maksimize etmekken kâr amacı gütmeyen kurumlarda marka ile hedeflenen güvenilirliği ve sürekliliği vurgulamaktır. Tabi ki ticari markalar da güven ve süreklilik duygusu yaratmayı hedeflerler. Burada belirtilmek istenen fark ticari markan için gelir elde etmek bir amaçken kâr amacı gütmeyen kurum için bir araç olmasıdır. Kâr amacı gütmeyen kurumlar elde ettikleri geliri asıl hedeflerini gerçekleştirmek için bir araç olarak kullanırlar. Oysa ki ticari işletmeler markayı nihai hedefleri olan gelir elde etmek için kullanırlar.

Bütün başarılı “kâr amacı gütmeyen kurumlar” birer markadır. Kızılay, UNICEF, TEV gibi kurumlar isimleriyle güven ve süreklilik duygusu uyandırırlar. Bu kurumlara bağış yapan ya da gönüllü olarak destek veren kişiler katkılarının doğru kanallarla doğru kişilere ulaştırılacağından şüphe duymazlar ki bu da başarılı bir kâr amacı gütmeyen marka olmanın en önemli kuralıdır.

Müze Markası:

Müzeler de birer “kâr amacı gütmeyen kurum”dur. Maddi bir kazanç amacıyla kurulmamış olan bu kurumlar toplumun hatta insanlığın ortak kültür mirasına ev sahipliği yapan, geçmişimizi bugünümüze taşıyan ve geleceğimizi şekillendirmek için kullanabilmemiz için bize sunan yerlerdir. Uluslar arası müzeler komitesi olan ICOM’un 2007 yılında güncellediği tanıma göre müze “Toplumun ve onun gelişiminin hizmetinde olan, topluma açık , araştırma, eğitim ve eğlence amaçlarıyla insanlık ve çevresi hakkındaki somut ve somut olmayan kültür varlıklarını toplayan, koruyan, iletişimini yapan ve sergileyen, kâr amacı gütmeyen, sürekli kurumlardır.” Bu tanıma göre müzenin varoluş amacını gerçekleştirebilmesi ancak ziyaretçinin ilgisini müzeye çekebilmek ile gerçekleşebilir. Müze topladığı ve koruduğu eserleri düzenlediği sergiler ve iletişim araçlarını kullanıp, ziyaretçileri müze ile etkileşime geçirerek misyonunu gerçekleştirebilir.

7 Nisan 2009 Salı

Müze-pazarlama.com'un amacı

Arkeoloji müzesinde pazarlama
Bu site Müzecilik ile profesyonel ya da akademik anlamda ilgilenen kişiler için bir buluşma ve paylaşım ortamı olmayı hedeflemektedir. Güncel hayatımızda da giderek daha fazla yer alan müzeler giderek daha fazla göz önünde olmaya, eleştirilmeye ve ilgi görmeye başlamışlardır. Bu da müzelerin kendilerine daha fazla özen göstermelerine, giderek artan talepleri karşılamaya çalışmalarını gerektirmiştir. Bu durumda "müzecilik" bir meslek disiplini olarak önem kazanmıştır. Müzelerin de kültür kurumları olmalarına ve kar amacı gütmemelerine karşın kurumsallaşmaya ve işletme biliminin fonlsiyonlarından faydalanmaya ihtiyaç duydukları ortaya çıkmıştır.

Ortaya çıkan bu yeni durumda görev müzecilere düşmektedir. Farklı disiplinlerin bir arada çalışabilemesinin zorunlu olduğu müze ortamında sağlıklı bir çalışma ortamının yaratılabilmesi için kurumsallaşmanın benimsenmesi, misyon-vizyon tanımı, politikaların oluşturulması, insan kaynağının planlanması, pazarlama, halkla ilişkiler,finans gibi fonksiyonların müzelere uyarlanması konusunda atılması gereken önemli adımlar müzeciler sayesinde atılacaktır.

Bu sitede yer verilecek olan yazılar ve destekleyici dökümanlarla Türkiye müzeciliğinin karşılaştığı problemler, bunları nazıl çözebileceği, dünyada bu problemlerin nasıl çözüldüğü ve müzecilik bilimine ne gibi yeniliklerin getirilebileceği üzerine paylaşımlar olacaktır. Bunun dışında bir etkinlik takvimi oluşturulmaya çalışılacak ve böylece etkinliklerin bir yerden takip edilebilmesi sağlanmaya çalışılacaktır.

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...