1 Ekim 2009 Perşembe

Müze Yönetimi ve Pazarlaması Hakkında Bir Kitap Eleştirisi


Dünya’da birçok ülkede pazarlamanın “satış" ve “reklam” dan ibaret olmadığını anlayan müzeler pazarlama faaliyetlerine hız veriyor. Birçok farklı yolla hizmet kalitesini arttırarak daha çok sayıda ziyaretçiye ulaşmayı başarıyor. Bu konuda yazılmış birçok yabancı kaynak var ve sayıları giderek artıyor.

Oysa Türkiye’de müzecilik, kültür yönetimi gibi bölümlerimiz olmasına, birçok akademisyen ve profesyonel müzeci yetişmiş olmasına karşın müze pazarlaması üzerine Türkçe bir kaynak bulmak çok zor. Nisan 2009 da yayınlanan “Müze Yönetimi ve Pazarlaması” isimli kitap hariç tabii.

Yrd. Doç. Dr. Mete Sezgin ve Yard. Doç. Dr. Abdullah Karaman Tarafından yayınlanan kitap bu konuda hazırlanmış ender Türkçe kaynaklardan biri ama ne yazık ki başarılı bir başlangıç değil. Müze pazarlaması hakkında karşılaştığım bir diğer Türkçe yayın da Taç Vakfı Yayınlarından çıkan Canan Demir’ in “Müzelerde Çağdaş Pazarlama “ isimli çalışması.

2001 yılında yayınlanan bu kitap ne yazık ki piyada bulunmuyor bu yüzden inceleme olanağı bulamadım ama vakıfla temasa geçtim yakında bir kopyası elimde olacak. O zaman bu kaynakla ilgili görüşlerimi de sizinle paylaşırım.

Gelelim konumuz olan kitaba. Sanırım incelemeye kitabın yazarlarından başlamak en mantıklısı olacak. T.C. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler MYO Turizm işletmeciliği bölümünde Yard. Doç. Dr. olan yazarlarımız aslında müzeler ve müzecilikle direkt olarak ilgili bir branşta uzman değiller. Özgeçmişlerini incelediğimde de gördüğüm müzecilik üzerine başka bir bilimsel çalışmalarının bulunmadığı. Bu da benim bu kaynağın yetkinliğini sorgulamama neden oluyor.

Turizmi müzecilikle doğrudan ilişkili görenler olabilir ama ben öyle görmüyorum. Müzeler turistlerin ilgisini çekmek için oluşturulmuş kurumlar değil; o yöre insanının ve genel olarak o tarihi paylaşan kişilerin bellekleri olarak inşa edilmiş kurumlardır. Turistler müzelere, geldikleri yeni yöreyi tanımak, anlamak, deneyimlemek maksadıyla gelirler (ya da sadece “farklı” olanı görmek için). Bu dediklerim sakın yanlış anlaşılmasın; turistler müzelerin hedef kitlesi değildir demiyorum. Müzelerin inşa edilme amacı turist çekmek değildir diyorum.

Önyargılı davranmayalım ve kitabın içeriğini inceleyelim. İlk bölüm müzecilik tarihi hakkında. Kitabın başlığıyla hiçbir ilgisi olmaya bu bölüm bence fazlasıyla gereksiz. Eğer bir tarihçeyle başlamak gerekiyorsa müzecilikte pazarlama fonksiyonunun gelişimine odaklanan bir tarihçe olmalıydı.Ancak o zaman okuyucunun ilgisini çekmeyi başarabilirdi. Oysa bu bölüm şu haliyle son derece yetersiz bir tarihçe ve okunmadan talanmaya mahkum. Piyasada müzecilik tarihçesi üzerine birçok kitap var ama hiçbiri özel olarak müzelerdeki pazarlama faaliyetlerine odaklı değil. Bu kitap bu eksiği doldurabilirdi ama başaramamış.

Daha sonra ele alınan konular ise fazla genel ve konudan sık sık uzaklaşılmış. Müzelerdeki pazarlama faaliyetlerinden bahsetmek yerine, genel yönetim kuramlarından, tiplerinden bahsedilerek sayfalar doldurulmuş. Müzecilik mevzuatındaki bütün güncelliğini kaybetmiş müze personeli tanımlarının kitaba aynen kopyalanması da bence çok yersiz. Fotoğrafçı, kütüphaneci gibi personelin müzenin pazarlama faaliyetleriyle direkt bir ilgisinden de söz edilemez zaten...

Kitabın son bölümü yazarlarımız tarafından yapılmış bir saha çalışmasına ayrılmış. 81 müzenin katıldığı anket çalışmasında yönetim ve pazarlama işlevleri hakkındaki sorularla durum tespiti yapılmış ve çeşitli sonuçlara varılmış.

Araştırmanın hipotezlerinin hiçbiri anlaşılır değil. Hepsinde yazım hataları ve anlam bozuklukları var. Bu yüzden tam olarak neyi test etmek istediklerini anlayamadım. Bu yüzden anket sorularını inceleyerek bazı sonuçlara vardım. Soruların büyük çoğunluğu likert ölçeği ile hazırlanmış fakat bu soruları çok “genel” buldum. Müzede sergilenen eserlerin “ürün” olarak tanımlandığı, “kişisel hizmet satış faaliyeti” gibi ne olduğunu anlamadığım faaliyetlerinin yapılıp yapılmadığının sorulduğu bir anket formu. Bu anketin müzelerimizdeki pazarlama ve yönetim uygulamalarını ölçmek konusunda son derece yetersiz olduğunu düşünüyorum. Bence ölçmek istedikleri şeyler tek bir ankete sığamayacak kadar fazla. Müzelerdeki yönetici tiplerini mi ortaya koymak istiyorlar, organizasyon yapısını mı, pazarlama çalışmalarını mı yoksa iletişim yöntemlerini mi?

Kısacası bu kitap jüriden geçmesi zor bir lisans tezi gibi...

Bahsi geçen kitabı bu kadar eleştirdikten sonra en büyük eleştiriyi de müzecilere (kendimi de katarak) yapmak istiyorum. Bu ülkede müzecilik alanında kendini yetiştirmiş bunca akademisyen, bunca müze profesyoneliyiz (ya da benim gibi adayıyız). Bu kitabı yazması gerekenler bizler değil miyiz? Bu zamana kadar yazmadık ve bu boşluğu başkaları kendi bakış açılarıyla doldurmaya çalışıyor. İşte bu durum da işletme bilgisine sahip müzecilere ne kadar ihtiyacımız olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor.

İşletme bilgisinden faydalanabilen müze yöneticilerimiz olduğu zaman, pazarlama fonksiyonundan yararlanarak marka müzeler yaratabilir, hem Türkiye halkının hem de Türkiye'yi ziyaret eden ya da etmeyi düşünen kişilerin ilgisini çekebiliriz. O zaman müzelerimiz gerçek anlamda bilgiyi etkin olarak yayan yerler haline dönüşebilirler. Bunun için haydi müzeciler iş başına! Yönetim ve pazarlamayı öğrenmeye, öğretmeye ve uygulamaya !
Limited Time Offer:  FREE $10 Online Gift Certificate with $100 Gift Card Purchase!

5 yorum:

  1. çok doğru tespitlere bir ekleme yapmak isterim; dipnotlar eksik ve yanlış.. canan demir kitabı bende var ve bu kitap nerdeyse birebir canan demir'in kitabının aynısı.. ve acı olan dipnot verilmemiş ama aynen aktarılmış olmasıdır.. örnek için her iki kitabın özellikle 1. bölümüne bakmanız yeterli.
    saygılar,

    YanıtlaSil
  2. Yorum için çok teşekkürler. Kitabın yazarlarından biri haksızlık yaptığımı düşünüyor ama o kadar da haksız değilmişim demek ki...

    YanıtlaSil
  3. Her iki kitabı da okumuştum. Türkiye' deki müzelerin işletilmesine karşıyım. Çünkü zaten Batılılaşmanın bir ölçüsü olarak görülen müzelerin, halkla bütünleşmesi sağlanamamış. Avrupa, İngiltere, A.B.D., müzelerini pazarlar ama, onların müzeleri bu (asli) görevini çoktan yerine getirmiş ve içinde yaşadıkları toplumun hafızası olmayı başarmışlar. Başlık aynı(Müze İşletmeciliği) ama ilişki farklı gelişmiş bizim ülkemizde. İşletmecilerin müzeyi asıl işlevini göz önüne almadan bir '' ürün'' olarak değerlendirmeleri Haksızlık bence...Herşey pazarlama karması elemanlarını müze zeminine oturtunca bitmiyor. Müzelerin mevcut durumunu iyi anlamak ve Türk Müzeciliğinin ihtiyaçlarını, kendi parametrelerini göz önüne alarak değerlendirmek gerekiyor. Başka türlüsü olmayacak hayallere kapılarak, başkasının kendine biçtiği donu giymeye benzeyecektir...

    YanıtlaSil
  4. Öncelikle yazıma katkınız için teşekkür ederim. Ben size hem katılıyor hem de katılmıyorum... Katılıyorum çünkü pazarlama çevremizde ne yazık ki hala satış ile eş anlamlı bir kelime gibi algılanıyor. Dolayısıyla müzeyi pazarlamak da müzeyi satmak ya da müzenin gelirlerini artırmak/kâra geçirmek ile ilgili bir kavram gibi görülüyor. Bu çok sığ bir düşünce ve kesinlikle pazarlama kavramının içeriğini yansıtmıyor. İşte size katılmadığım nokta da burada başlıyor. Pazarlama en güncel tanımıyla kurumun hizmet ettiği hedef kitlenin ihtiyaçlarını (ya da ihtiyaç duyabileceği şeyleri) doğru tespit edip buna uygun ürün ya da hizmetleri, uygun şekilde sunmasını ifade eder. Müze özelinde düşündüğümüzde bu müzenin, toplumun ihtiyaçlarını doğru bir şekilde belirleyip buna uygun koleksiyon, sergileme, eğitim politikaları oluşturması ve müzeyi fiziksel anlamda bu ihtiyaçları destekleyen bir alana dönüştürmesidir. Kısaca ifade edersek müze pazarlama fonksiyonunu kullanarak optimum ziyaretçi deneyimini oluşturmaya çalışır. Ziyaretçi deneyimini optimize etmenin yolu da muhakkak ki müzenin ziyaretçisini çok iyi tanımasından, ihtiyaç ve beklentilerini doğru tespit etmesinden geçer.

    Demek istiyorum ki pazarlama sadece mükemmel bir müzenin kendini topluma anlatması için değil, müzenin nasıl mükemmel olabileceğini anlaması için de gereklidir.

    Müzeler kâr amacı gütmüyor olsalar da birer kurumdur, ve her kurum gibi "işletilmek" zorundadırlar.

    YanıtlaSil
  5. Elif hanım bunlar ucuz yorumlar bence kendinize daha kariyerli işler bulun. yoksa daha yüksek lisans yapmamış biri olarak yapamadığın konuları eleştirmek yanlış olur. başta diyorsunki Türkye yayınlanmış ilk kitap başka yok. birde yüksek lisansını bu alanda yapmaya çalışıyprsun. bitirebildin mi bari? tez konunu merak ediyorum. bitirince tezinide göreceğiz? sözün özü bitmiş her iş eksiktir. daha iyileri için bu bir başalangıç olabilir. Ayrıca tüm müze severlere sevgilerimi gönderiyorum.

    YanıtlaSil

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...